Yüzüklerin kahrolası efendisi
Önceki yazımızda, Robert Michels’in ‘Oligarşinin Tunç Kanunu’ ismini verdiği kurala göre, neredeyse tüm örgütlerin kaçınılmaz olarak bürokratik oligarşilere dönüşme eğilimi gösterdiğinden bahsetmiştik.
1903’te Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden aday olup seçilemeyince İtalyan Sosyalist Partisi’nin solcu koluna, devrimci İtalyan sendikacılık hareketine katılan ama 1907’de her iki partiden de ayrılan Michels’in bürokratik oligarşi cenderesinden çıkış için bulduğu yol bizi hayal kırıklığına uğratır.
Michels siyasette yaşadığı tecrübelere dayanarak, kitlelerin beceriksiz ve duyarsız, psikolojik olarak yönlendirilmeye muhtaç ve çok güçlü, karizmatik liderlerin peşine takılma eğiliminde olduğu kanaatine ulaşmıştır. Bir de liderlerin kendi güçlerini asla gerçekten kitlelere bırakmayacaklarına… Böyle bakınca demokrasi hayaldir.
Nihayet 1924’te Mussolini’nin Faşist Partisi’ne katılır!
Mussolini’nin karizmasıyla işçi sınıfı arasındaki ‘doğrudan’ bağlantının, siyasi bürokrasinin aracılığına duyulan ihtiyacı ortadan kaldıracağına inanmıştır.
Yani Michels yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş, bürokratik oligarşiden sakınmaya çalışırken gelmiş geçmiş en berbat diktatörlerden birine teslim olmuştur.
***
Peki, eğer her örgütün bir oligarşiye dönmesi gerçekten kaçınılmazsa ne yapmak gerekir?
Tüm sivil toplum örgütleri için keskin ve tavizsiz uygulanacak rasyonel kurallar belirleyerek oligarşi oluşumunun yolu kesilmeye çalışılabilir.
Mesela tüm idareci kadrosunun istisnasız olarak dört senede bir tepeden tırnağa değişmesi şart koşulabilir ya da gelişen iletişim imkânları sayesinde, kimlerin terfi edeceği de dâhil olmak üzere tüm kararların örgüt tabanındaki üyelerin elektronik oylarıyla alınması öngörülebilir.
Tabi esas gereken, “sinsice teşekkül eden oligarşiye” karşı durabilmeleri için fertleri ahlâki ve zihinsel bir farkındalıkla donatabilmektir.
Ama insanlığın tecrübeleri, böylesi tedbirlerin bile işe yaramayabileceğine dair ipuçları veriyor.
***
Biraz garip gelecek ama alınabilecek en gerçekçi tedbir, J.R.R. Tolkien’in ‘Yüzüklerin Efendisi’ romanlarında sessizce teklif ettiği tedbir olabilir!
Yüzüklerin Efendisi romanlarında ‘yüzük’ açıkça iktidarı sembolize eder.
Tolkien’in yüzüklerle (yani iktidarlarla) bir alıp veremediği yoktur.
Onun derdi, diğer tüm yüzükleri yönetecek tek bir yüzükle, yani tüm diğer iktidarları bastırıp yegâne iktidar olma hevesiyledir. Başka bir deyişle ana problem ‘Yüzüklerin Efendisidir’.
Tolkien’in romanı şu şiirle başlar:
Üç yüzük göğün altında yaşayan Elf Kralları’na
Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlar’a
Dokuz yüzük ölümlü İnsanlar’a, ölecekler ne yazık
Bir yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyarı’nda
Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi’ne
Hepsine hükmedecek bir yüzük, hepsini o bulacak
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak
Gölgeler içindeki Mordor Diyarı’nda
Romanda anlatılan tüm hikâye “diğer yüzükleri bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayarak hepsine hükmedecek tek yüzüğün” el birliğiyle yok edilmesi üzerinedir.
Yani Michels’in çağdaşı ve Birinci Dünya Savaşı gazisi Tolkien asıl tehlikeyi -belki de insan tabiatı gereği- her sosyal organizasyonda oluşan iktidar ilişkilerinde değil, diğer tüm iktidarları yutarak yegâne iktidar olma hırsında görmektedir.
Kaçınılması gereken asıl tehlike, iktidarın tek örgüte/krala mahsus kılınmasıdır.
Mahallî iktidarların birbirleriyle mücadelesinden bir denge durumu ortaya çıkabilir. Fakat diğer tüm iktidarları yutup bünyesinde birleştirecek mutlak bir iktidarın üreteceği zorbalık karşısında durabilecek kimse yoktur.
Yazımızı, ismini Tolkien’in baş kahramanı Frodo’nun kılıcından alan ünlü sanatçı Sting’in, “Suriye’deki yüzüklerin efendisinin” şerrinden kaçma telaşıyla çoluk çocuk azgın denizlerle açılan mülteciler için yazdığı dua/mısralarla noktalayalım:
İnşallah, inşallah
Eğer senin muradın buysa bu da geçecektir
İnşallah, inşallah
Eğer senin muradın buysa...
*İnşallah: Eğer Allah murad ederse, Allah dilerse, Allah isterse demektir.