Faiz yasağı bireyseldir
İki hafta önce yazdığım yazıda faiz meselesinin gündeme geldiğinde hep büyük ölçekte ele alındığını belirtmiştim. Gerçekten de konu faiz olduğunda, faizin bankalar boyutu, ülke ekonomisi ile ilgili boyutu hatta uluslararası ekonomilerle ilgili yönleri falan konuşulmaya başlıyor.
Konuşan kişilerin ceplerindeki toplam paraya bakma imkânı olsa, paralarının, konuştukları deniz gibi büyük miktardaki para içinde ancak bir damlaya denk geldiğini, hadi en iyi ihtimalle bir bardağı doldurabileceğini söylemek mümkün. Buna rağmen faiz oranlarının düşmesi, çıkması vb ile oluşan etkilerle bazen ekonomilerinin çökeceği, bazen uçacakları kehanetlerinde bulunuyorlar.
Alanında yetkili ve büyük bütçeler yöneten ekonomistleri bilmem tabi, günlük hayatta karşılaştığımız sıradan kişileri, mesela hani hep örnek verilir ya altın günündeki Ayşe teyzeyi kastediyorum ben bu cümleyle, erkeklerin örneği de belki kahveden olur, belki sosyal medya ortamından.
Onlar, konuyu bu kadar büyük ölçekte ele almaya başlayınca kendilerini de önemli bir şeyler konuşuyor hissediyorlar ve işin gerçekte önemli olması gereken bireysel boyutunu görmeyi unutuyorlar. Sonra da borç verilen para üzerinden gelir elde etmeyi yani faizli geliri, paranın alışveriş yoluyla değerlendirilmesiyle bir tutuyorlar. Zaten bu yüzden de Bakara 275. ayette “ellezi yetehabbetuhuş şeytanu minel messi” diye nitelendiriliyorlar, bu ifade anladığım kadarıyla bir çeşit akıl tutulmasını anlatıyor. Bu akıl tutulması kişinin yaptığı yanlış kıyastan kaynaklanıyor.
O yanlış kıyas ise hem faizle alışveriş arasındaki mahiyet farkını görmemekten hem de birinin haram, birinin helal olduğunu görmezden gelmekten doğuyor. Peki, kişinin aklı şeytan tarafından çelinmiş gibi bir duruma düşmemesinin yolu ne? Aslında o kadar basit ki! Kişi, faizin kendisini ilgilendiren yönünü tespit etse ve o yönüyle ilgili sınırlara uysa her şey kendiliğinden yola girecek.
Bu yüzden tüm dinlerde faiz yasağı kişiyedir, bankalar ne yapıyor, faizliler mi, faizsizler mi bu doğrudan önemli değildir. Devlet faiz ile ilgili olarak nasıl bir politika izliyor, faiz oranları iniyor mu, çıkıyor mu, bu doğrudan önemli değildir. Doğrudan önemli olan, kendisini yaratanın, insana, faizin haram yani yasak olduğunu bildirmiş olmasıdır. “Cebindeki parayı faizsiz değerlendirmenin yolunu bul!” anlamına gelir bu bildirim, “Elinde birikmiş para varsa ticaret yap, yapamıyorsan yapabilen biriyle sermaye ortaklığı kur, paranı helal yollarla değerlendir ve arttır.” demektir bu bildirim, “Borç vererek, verdiğin borçtan yattığın yerden gelir artışı bekleyerek kazanamazsın, bereketin olmaz, dünya kadar para olsa da hesabında yoksunluk çekersin.” anlamındadır bu bildirim ve bunların hiçbiri banka, ekonomi bakanlığı, devlet vb ile ilgili değildir, kişinin kendi cebindeki parasını değerlendirme şekli ile ilgili olduğu için kişiyle ilgilidir çünkü din insan içindir.
İşte bu yüzden iki hafta önceki yazımı “Hasılı faiz, alanın da verenin de bereketini alıp götüren bir enstrüman, bu enstrümanı kullanmak ya da kullanmamak ise tamamen serbest.” diye bitirmiştim.
Bugünkü yazımı ise Kur’an’da faizli gelir elde edenlere yapılan bir uyarıyı, yorum katmadan, sadece mealen alıntılayarak bitireceğim:
“(Bakara 2/278-279)
Ey inanıp güvenenler! Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının! Ona gerçekten güveniyorsanız, kalan faiz alacaklarınızdan vazgeçin! Eğer vazgeçmezseniz, Allah ve resulü tarafından açılmış bir savaşın içinde olduğunuzu bilin. Tövbe ederseniz/dönüş yaparsanız ana mallarınız sizindir, ne haksızlık eder ne haksızlığa uğrarsınız.”