Açık konuşma zamanıdır
Yıllardır ne yaşadığımızı ve Türk devletine ne yapılmak istendiğini yakın tarihe bakarak anlayabilirsiniz. Irak’a, Suriye’ye bakarak anlayabilirsiniz. Haritaya bakın, o ülkelerin hudutları cetvelle çizilmişti. Şimdi yine cetvelle böldüler.
“Bizi bölmek istiyorlar” paranoyadır diyenler bölünmeyi olgunlaştırmak isteyenlerdir. Daha fenasına gidecek senaryolar düşünüldüğünü de görmek lazımdır. Bugünde göremeyen tarihte yaşadıklarımıza bakarak görebilir. Biz ülkeler kaybetmiş bir milletiz. Bunları en iyi bilenlerden olmamız lazımdı. Tarihini bilmeyenler kimliklerini tartışmak oyununa bile çok kolay gelirler. Yaşadıklarımızın temel sebeplerinden biri budur.
O halde “Kürt meselesi” ne demektir? Bilen varsa beri gelsin ve lütfen izah etsin! Türkiye’nin aydın kamuoyu ve giderek halk bu dili bilmeden, anlamadan, sorgulamadan alıp kullanmaya başladı. Devletin hataları ve son yıllardaki iktidarımızın tam desteğiyle çok mesafe kaydettiler. Şimdi başka şeyler konuşacak yere geldik.
NE DEMEK İSTİYORLAR?
Dikkatinizi çekerim, “eşit vatandaşlık” demiyor, “eşit yurttaşlık” diyorlar. Çünkü hiç kimsenin fert planında, vatandaş olarak farkı yoktur. O halde neden bahsettiklerini anlamak lazım: Bu kavramlardan çıkarak "Hâkimiyetin ortağıyız" diyorlar. Bu, ayrılıkçılıktan ağır sonuçlar doğuracak bir taleptir.
Demokraside örnek Batı ülkelerine bakmak lazım. Düşünün, Fransa’da altı milyon Mağripli Arap yaşıyor. Bırakın egemenliği paylaşmayı, “Biz Fransız değiliz” deseler bile ne olur? Diyebilirler mi? Şehir merkezlerine bile yerleşmeleri problem oluyor. Çeperlerde tutuluyorlar.
Oysa bizde her yer herkese açık. Bu konuda sadece alevîlerimizin vatandaş olarak eşitliğini bozan uygulamalar var. Mesela şimdi üst görevlere getirilmiyorlar. Bu ve başa gelenlere göre değişen ideolojik-nepotist kayırmalar dışında devlette ve millette kategorik ayırma fikri yok. Dinci etnikçi, Stalinist PKK ve yandaşı siyasi ve sosyal görünüşlü hareketlerde var.
Bizde görülmemiş bir iştir: Dinden yürüyenleri de, sosyalistleri de ırkçı. Doğu’da Batı’da “kurtarılmış bölgeler” oluşturdular. Mesela, onlar istedikleri yere giderlerken, Ege’den birisi o bölgelerde yerleşemiyor. Yıllardır sürdürülen propagandaların nasıl bir bozguna yol açtığını, Narin olayında bir köyün değil, bölgenin ne hale geldiğini gördük.
Bunları iyi anlamak ve yorumlamak lazım. Açılım illetinden beri alınan yıkıcı mesafeyi bu memleketin sosyologları, siyaset bilimcileri çalışmadılar, çalış(a)mıyorlar.
ARTIK SORALIM
"Kürt sorunu" gibi ne manaya geldiği bilinmez laflarla yıllarımızı kaybettik. Kafalarımız karıştı, bölündü. Sade vatandaş da "Demek ayrıymışız" fikrine çekildi. Kimin ne olduğu kimseyi rahatsız etmezken veya ilgilendirmezken insanımız birbirine şüpheyle bakar oldu. Bunu biz yaptık, yapıyoruz.
Benim öğrenciliğimde ülkücü gençler arasında Kürtler çoktu. Hepsi Türkçüydü. Kürtlükleri de rahat rahat konuşulurdu. Şimdi o insanlara Kürt derken Türk’ten başka bir kimliği anlıyorsak veya aynı şeyi anlamıyorsak, nereye geldiğimizi düşünmek zorundayız.
Artık bu tabirleri kullananlara ne dediğini ısrarla soralım. "Ben ayrıyım" diyen de desin. "Ayrı bir devlet olacağım" diyen de desin. Kimse o argo tabirle “karnından konuşmasın” ve ensemizde boza pişirmesin. "Sorun" varsa, yapabileceklerimizi konuşalım. Bir türlü çözelim.
VE HADİ AÇILALIM
Bu açıklık, yıllardır kafamızı "sorun" diyerek şişirmelerinden ve kandırmalarından, bozmalarından, karıştırmalarından bin kat iyidir. Her ağzını açtığında "36 etnik grup var" diyen siyasetçi de, "sorun"dan bahsedenler de asıl niyetlerini belli etsinler. Yetsin artık!
Yahya Kemal’in 1921’de kaleme aldığı Karanlıkta Uyanan Biri yazısıyla bu meseleyi konuşmaya başlamıştık. Onu tekrar hatırlatıyorum. Bizden ayrılan unsurların çoğu ya şu ülkenin, ya da bu ülkenin uydusu haline geldi. Hala öyledir. Türk idaresinde büyük adamlar yetiştirmeleri de son bulmuştur. Ayrılıkçıları bekleyen durumları hatırlatmanın ne manası kaldığını söyleyenler olacaktır. Tarihi bir gerçeği bütün açıklığıyla konuşmak lazım geleceğini düşündürmek için söylüyorum.
Biz meselelerini konuş(a)mayan bir toplumuz. Bu etnik bela çıktığında yüzyıl ve öncesinde gücümüz ölçüsünde çözmeye çalıştık. Zayıf düşen Osmanlı Türkiyesinden 26 devlet çıkmasını kaşıyan, büyük devletler tepişmesinin paylaşma iştahıydı. Kullandıkları ayaklardan biri de etnik unsurlardı. “Ayrılacağız” dediler ve büyük güçlerin desteğiyle ayrıldılar.
Kurucu unsura karşı haksız nefretin neler yarattığını yüzlerce örnekten biliyoruz. Bunu akıldan çıkarmamak lazımdır. Şimdi hedefleneni de ona göre anlamalıyız. İstenen, önce egemenlik paylaşımıdır. Bu paylaşma isterisi ayrılmaya götürürken beter sonuçlar doğuracak çok katmanlı bir problemin kaynağıdır. Egemenlik paylaşımı düşüncesi zihinlerde kanlanır. Sonu da kanlıdır. Bunu önleme aklını nasıl göstereceğimizi düşünmek gereken yerdeyiz.
Artık bilerek ve açıkça konuşalım.