Sodom ve Gomore

Hayatta pek çok insan, kendi iradesi ile hareket etmek, kendi kararlarını almak, kendi kanaatlerini oluşturmak yerine, varlığını içinde bulunduğu topluma göre şekillendiriyor.

Doldurduğu kabın şeklini alan sıvılar misali…

Bir çok kimse, “herkes” ne tarafa gidiyorsa o tarafa gitmeyi, herkesin beğendiğini beğenmeyi, herkesin korktuğundan korkmayı, herkesin düşman olduğuna düşman olmayı, özetle sürü psikolojisi ile hareket etmeyi en güvenli, en konforlu, en risksiz yaşama usulü olarak benimsiyor.

Bu anlaşılır bir şey.

İnsanın tek başına varoluşu anlamlandırması, ahlaki gri alanlarda yönünü bulması, başkalarının özellikle kaçındıkları “aykırı” fikirlere ilgi gösterebilmesi, çevresi ile ters düşüp sürüden ayrılmayı göze alabilmesi çok zor bir şey.

Fakat sorgusuz sualsiz kalabalıkların gittiği yöne gitmek, çoğu zaman düşünüldüğü gibi “doğru” bir istikamet üzerinde olmayı garanti etmiyor.

İnsanlar asıl vahim yanlışları, ahlaki pusulalarını kapatıp, dümenlerini içinde bulundukları toplumun gittiği istikamete kilitlediklerinde yapıyorlar.

İradeleri, itirazları, farklılıkları, toplum kazanında eritilen bireyler, tek başlarına olsalar asla işlemeyecekleri korkunç cürümleri çevrelerindekilerle beraber işleyebiliyorlar.

1930’ların ortalarında, -annesi, babası, akrabaları, arkadaşları, komşuları ile birlikte- Adolf Hitler’in Alman milletinin beklediği yüce önder olduğuna gönülden inanmış yirmili yaşlarında bir subaya, “git mahallede sokakta oynayan fakir Yahudi çocukları ve annelerini zorla topla, gözlerden ırak bir yere götürüp gözünü kırpmadan öldür ve göm” deseniz herhalde dehşete kapılıp, size tiksintiyle bakar, ne tür bir psikopat olduğunuzu sorar, belki de sizi polise şikayet etmek için yanınızdan uzaklaşırdı.

Ama bu subay, sadece birkaç yıl sonra bunun gibi talimatların “gereğini” vicdanı sızlamadan yerine getirebildi.

Çünkü o subay bir noktadan sonra iradesini topluluğa teslim etmişti. Artık şahsi vicdani kanaatleriyle değil içinde bulunduğu, ajite edilmiş, korkutulmuş, manipüle edilerek yoldan çıkarılmış topluluğun kolektif kanaatleriyle hareket ediyordu. Herkesin bizzat yaptığı, alkışladığı yahut en azından itiraz etmediği şeyleri yapmak ona çok doğal ve güvenli geliyordu.

Kalabalıkların güvenli kanatları altına sığınan bireyler, herkesle beraber hareket ettikleri müddetçe, çok büyük yanlışlara imza atsalar bile, yaptıklarının faturasının kendilerine değil tüm topluma kesileceğine, toplumun tamamını hep birden yargılamak ve cezalandırmak mümkün olamayacağına göre de hiçbir ceza almayacaklarına inanmak isterler.

Meşhur siyaset bilimci Hannah Arendt “Kötülüğün Sıradanlığı” isimli eserinde, soykırımın en önde gelen organizatörlerinden Adolf Eichmannı yargılayan hâkim şöyle konuşmalıydı der:

“Herkesin veya hemen hemen herkesin suçlu olduğu yerde, aslında hiç kimsenin suçlu olmadığını kastettiniz. Bu aslında sık varılan bir sonuç, ama biz böyle bir sonucu kabul etmek istemiyoruz. Neden kabul etmediğimizi anlamıyorsanız, dikkatinizi Sodom ve Gomore hikâyesine çekmek isteriz. Kutsal Kitap’a göre, bütün insanlar eşit derecede suçlu hale geldiği için, Tanrı bu iki komşu şehri gökten ateş yağdırarak yok eder. Bu arada, sözünü ettiğimiz şeyin şu ortaya yeni çıkan ‘ortak suç’ kavramıyla ilgisi yok; insanlar bizzat yapmasalar da, katılmasalar da, yarar sağlamasalar da, kendileri adına yapılan şeylerden suçlu sayılır veya suçlu hissederler. Başka bir deyişle, kanun karşısında suçun ve masumiyetin nesnel bir doğası vardır; sizin yaptığınızı seksen milyon Alman da yapmış olsaydı, bu durum yine de yaptıklarınızı mazur göstermeye yetmezdi.”

Ne kadar çok kişi tarafından alkışlanırsa alkışlansın, gözümüzün önünde yaşanan haksızlıklara, yanlışlıklara, zulümlere ses çıkartmamak, faillerle suç ortağı olmak anlamına gelir.

Bir suça herkesin iştirak etmesi, ya da işleyenleri alkışlaması, ya da ses çıkarmaması, o suçu suç olmaktan çıkarmaz, toplumun tümden çöküşüne (helakına) yol açar.

İzan ve insaf sahiplerine düşen, zulme meyleden kalabalıkları ikaz etmek, haksızlıklar karşısında susan şeytan olmamaktır.

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
20 Yorum