Şekilsiz demir kütleden keskin kılıç çıkartmak
Sağlam, oturmuş, güçlü fikirler, tıpkı iyi kılıçlar gibi, ancak uzun ve yoğun emek gerektiren bir süreç neticesinde elde edilebiliyor.
Bir demir yığınının, hem sağlam, dengeli ve darbelere karşı mukavemetli, hem de hafif ve keskin bir çelik kılıca dönüşmesi için geçirmesi gerek safhalar var.
Kılıç yapılacak demirin önce çok yüksek derecelerde ısıtılarak yumuşatılması, sonra örs ve çekiç arasında dövülerek doğru şekle sokulması gerekiyor.
Fikrin de bir “ham hali” var: Kulaktan dolma bilgiler, başkalarına ait fikirler, bir takım doğruluğu şüpheli veriler, şahsi tecrübeler, inançlar, insanın içinde yaşadığı sosyal çevrenin genel kanaatleri...
Henüz bir şekil almamış, istikrarlı bir anlam bütünlüğüne ulaşmamış, kopuk, insicamsız, şekilsiz ve çoğu zaman kendi aralarında tutarsız bilgilerin, “fikre” dönüşmesi için demirin kılıç olma yolunda geçirdiğine benzer safhalardan geçmesi lazım.
Öncelikle, fikir olduğu sanılan keskin önyargıların iyiden iyiye “yumuşatılması” şart.
İnsanın sahip olduğu “kesin” bilgilerinin hiç de sandığı kadar kesin ve mutlak olmadığını, “keskin” kanaatlerinin epeyce törpülenmesi gereken yönlerinin bulunduğunu fark etmesi gerekiyor.
Bunun için konfor alanından çıkması, kendini, inançlarını, kanaatlerini, bilgilerini, hatta içinden çıktığı toplumun değerlerini en temellerinden başlayarak sorgulaması icap ediyor.
İnsanı huzursuz, mutsuz eden, bitkin düşüren, onun “ateşini yükselten” çok zorlu bir süreç bu.
Böylece yumuşayan alaşım yavaş yavaş bir şekil almaya müsait hale geliyor.
Şekil alma sürecinde örsün (yani insanlık tarihine yön vermiş fikir ve inançların) ve çekicin (yani “nitelikli eleştirilerin”) devreye girmesi gerekiyor.
Yeni teşekkül eden “fikirler” ancak çok nitelikli tenkitlere maruz kaldıkları ölçüde sıkılaşıyor sağlamlaşıyor, denge kazanıyor, olgunlaşıyorlar.
Bu da nitelikli eleştirmenlerin fikir hayatında oynadıkları rolün ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Etraflıca eleştirilmeyen, tartışılmayan fikirlerin arzulanan nitelikleri kazanması çok zor.
Evire çevire “dövmeden”, sayısız çekiç darbesiyle yamukluklarını düzeltmeden iyi bir kılıç yapılamıyor.
En sonunda sıra, şeklini almış sıcak çeliğe su verip onu soğutmaya geliyor.
Fikirlerin iyice oturması için biraz zamana, biraz demlenmeye ihtiyaç var.
Bu zorlu safhaları başarıyla geçirmek herkesin harcı değil.
Fakat kendimizi içinde bulduğumuz enformasyon toplumunda, “bilgiye” kolayca erişebilen herkes kendini “fikir sahibi” saymak istiyor.
Uğur Mumcu’nun “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” diye, sık sık kullandığı bir ifade vardı.
Şimdilerde “bilgi sahibi olmak” Uğur Mumcu’nun yaşadığı yıllara nispetle çok daha kolay. İnternet sayesinde hemen her maddi bilgi parmaklarımızın ucunda.
Fakat bilgiye kolay ve hızlı erişebilmek de yalnız başına insanı kolay ve hızlı yoldan fikir sahibi yapıvermiyor.
Artık sadece dakikalar içinde, bir ülkenin nüfusunu, iklimini, yönetim biçimini, yüzölçümünü, asker sayısını, yer altı kaynaklarını, kişi başına düşen milli gelirini öğrenmek işten bile değil. Ama bu bilgilerden bir sentez yapıp, o ülkede patlak veren krizlerin sebepleri hakkında “efradını cami ağyarını mâni” fikirler üretebilmek çok zor.
İnsanlar, ham bilgilerden fikir üretemeyince, ister istemez “kendilerinden” saydıkları kimselerin peşine takılıyor, onların yarım yamalak, eleştiri süzgecinden geçmemiş “fikirlerini” kendi fikirleri olarak benimsiyorlar.
Bunlar maalesef çoğu zaman komplo teorileri oluyor.
O komplo teorilerini kendilerine mal edenler, ilk iş olarak her türlü tenkide kapılarını kapatıyorlar.
İtirazlardan “korunmak” için kendilerine muhkem kaleler dikiyor, sadece kendileri gibi inananların girmesine izin verdikleri “yankı odaları” inşa ediyorlar.
Kolayca elde edilmiş zihin konforlarını bozacak “sapkın” fikirlerin sahiplerini kendilerinden uzak tutuyorlar.
Tenkide, sorgulamaya, itiraza yer olmayan yankı odalarında fikre de yer olmadığını, nasıl örs ve çekiç olmadan kılıç olmazsa, eleştiri, itiraz ve sorgulama olmadan fikrin de olmayacağını görmüyor, anlamak istemiyorlar.