Neoliberalizmin yükselişi ve çöküşü
Dünya, 1970’lerin ortalarından itibaren neoliberalizmin yükselişine şahitlik etti.
Devletçi, merkezi planlamacı, Keynesyen ekonomi politikalarının başarısızlığına bir tepki olarak yükselen neoliberalizm, 20. asrın son çeyreğinde küresel ekonomik düzenin yapı taşlarını yeniden şekillendiren ideoloji oldu.
Özelleştirme, serbest piyasalar, küreselleşme ve devletin ekonomideki rolünün sınırlandırılması gibi temeller üzerine inşa edilen bu sistemi savunan politikacılar, herkes için refah artışı, fırsat eşitliği, sürdürülebilir büyüme ve teknolojik ilerleme vaat ediyorlardı.
Toplumun ekonomik anlamdaki lokomotifi olarak gördükleri girişimcilerin işlerini büyütüp geliştirmelerinin önündeki engelleri kaldırmanın tüm toplumun hayrına olacağını savunuyorlardı.
Çünkü önü açılan girişimcilerin kazanacakları para neticede ülkelerinin genel refahına katkıda bulunacak, geliştirecekleri teknolojilerin üretimde verimliliği arttırması üretimi, yani arzı arttıracak, arzın artması ucuzluk getirecekti.
Ayrıca girişimcilerin işlerini büyütmeleri, yeni atölyeler, fabrikalar, ofisler açmaları, yeni istihdam imkânları yaratacak, iş piyasası canlanacak, daha çok insan daha yüksek maaşlı işler bulacaktı.
Neoliberaller, iş adamlarını usandıran devlet bürokrasisini azaltmayı, fiyat kontrollerini ortadan kaldırarak piyasanın kendi dengesini bulmasını sağlamayı, ticareti zorlaştıran regülasyonları olabildiğince azaltmayı öneriyorlardı.
Toplumun sırtında kambura dönüştüğünü söyledikleri verimsiz kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilmesi yoluyla devletin ekonomideki rolünü azaltacaklarını, para arzının sıkı kontrolünü sağlayarak enflasyonu kontrol altında tutacaklarını, devlet sübvansiyonlarını azaltarak âdil rekabeti teşvik edeceklerini ve bütün bu tedbirlerle makroekonomik istikrara katkıda bulunacaklarını iddia ediyorlardı.
Politik-ekonomik hayatın temel unsuru olarak “bireyi” güçlendirmekten bahsediyor, insanların devletten bir şeyler ummayı bırakıp, haklarını ya bireysel aktivizm yoluyla, ya da sivil toplum örgütlerine katılarak aramalarını salık veriyorlardı.
Peki, neoliberalizm bu vaatlerini yerine getirebildi mi?
Hemen her olumsuzluğu neoliberalizme bağlayanları üzmek pahasına teslim etmemiz gerekir ki büyük oranda getirdi!..
Özellikle 1980-2010 yılları arasında, neoliberal politikalar belli alanlarda başarıya ulaştı.
Küresel ekonomide kayda değer bir büyüme yaşandı. İnsanlar, daha önce erişemedikleri ya da güç yetiremedikleri ürün ve hizmetlere ulaşma imkânı buldu. Hayat standartları yükseldi.
Ancak neoliberalizm, özellikle 21. asrın başından itibaren vaatlerini gerçekleştirmekte zorlanmaya başladı.
Büyüme yavaşlayınca, eşitsizlikler daha göze batar oldu.
Neoliberaller zaten refah artışının herkese eşit şekilde yansıyacağını söylememişlerdi ama gelir ve servet dağılımındaki büyük dengesizlik, alt sınıfları refahtan artık neredeyse hiç pay alamaz hale getirdi.
Neoliberal politikalar sayesinde kendi ülke sınırlarından taşarak “azmanlaşan” çok uluslu şirketler, devletlerin üzerinde büyük bir etkiye sahip hale geldi ve kendi çıkarları doğrultusunda politikaları etkileyerek bir küresel hegemonya inşa etmeye başladılar.
Otomasyon, dijitalleşme ve yapay zekâ teknolojilerindeki gelişmeler, iş gücüne olan ihtiyacı hızla azalttı. Özellikle yüksek vasıflar gerektirmeyen işlerde istihdam kayıpları yaşandı. Bu durum, işsizliği artırdı ve gelir eşitsizliğini daha da büyüttü.
Temel insan haklarının, bireysel çabalarla ya da sivil toplum örgütleri üzerinden savunulması fikri başarılı olmadı. Aşırı güçlenen şirketlerin tazyikinden kendisini koruyacak mekanizmalardan mahrum kalan yargının tarafsızlığına gölge düştü.
Son tahlilde neoliberalizm, herkese daha iyi bir gelecek vaadini yerine getirmekte başarısız oldu. Yarattığı sorunlar, fırsat eşitliği, sosyal adalet ve sürdürülebilirlik gibi değerleri ön plana çıkaran yeni bir ekonomik ve sosyal düzen arayışını zorunlu hale getiriyor. Bu arayış, hem ekonomik hem de sosyal politikalarda köklü değişiklikleri beraberinde getirecektir.