Milli Eğitim’in çöküşüne gülmek
Birkaç sene önce, tren bileti rezervasyonu yapmak üzere TCDD çağrı merkezini aradığınızda sizi son derece yanlış seçilmiş bir türkü karşılardı: “Kara tren gecikir, belki hiç gelmez…” Belli ki bir yetkili gayri milli müzikler yerine “yerli ve milli” musikimizi, yani türkülerimizi kullanmayı akletmiş, içinde tren geçen bir şey olsun diye düşündüğünde aklına gelen ilk türküyü kullanma kararı almıştı! Neyse ki kısa zamanda bu akılsızca seçimden vazgeçildi de her rezervasyonda iletişim kazası yaşamaktan kurtulduk.
Millî Eğitim Bakanlığımız benzer bir faciaya iki senedir imza atıyor.
***
MEB, 2016 yılından bu yana, aday öğretmenlerin okuyacağı kitapları ve izleyeceği filmleri tespit ediyor. Stajyer öğretmenlerden 24 haftalık stajyerlik sürecinde bu kitapları okumaları, filmleri seyretmeleri ve bir değerlendirme formu doldurmaları bekleniyor.
Öğretmenlere tavsiye edilen filmler listesinde -tabiatıyla- eğitimle, okulla, öğretmenle ilgili, ilham verici filmler bekliyoruz. Liste beklentileri karşılayan filmlerle başlıyor fakat o da ne? Gözlerimize inanamıyoruz! Listede bir değil iki değil, tam altı “Hababam Sınıfı” filmi var!
Bu listede ne işi var Hababam Sınıfı filmlerinin? Acaba MEB aday öğretmenlerin bu filmlerden hangi dersi çıkarmalarını bekliyor?
Hocalarının ve birbirlerinin fiziksel kusurları ile dalga geçen, iftira atan, okuldan kaçan, kopya çeken, sürekli yalan söyleyen, tuvalette sigara içen, kadın öğretmenlerine, kız arkadaşlarına aşk mektupları yazan, onları taciz eden, zayıf buldukları arkadaşlarına eziyet eden, küçük çocuklara zorbalık yapıp onları haraca bağlayan, tembel, şımarık, küstah öğrencilerin komik olabileceği dersini mi?
Kel, Badi, Külyutmaz gibi aşağılayıcı lakaplar takılan, hasta ruhlu, kompleksli, beceriksiz, bilgisiz, aynı zamanda ahlaksız öğretmenlerin “Millî Eğitim Bakanlığı” standartlarına göre normal karşılanabileceği dersini mi?
Filmde kimya öğretmeni Şevket Hoca her deneyde laboratuvarı havaya uçuran bir aptaldır, tarih öğretmeni Paşa Nuri düpedüz bunaktır, biyoloji öğretmeni Külyutmaz Necmi psikopattır, beden eğitimi öğretmeni Badi Ekrem kız öğrencilere sarkabilecek karakterde bir şaklaban…
Hababam Sınıfı filmleri, gerçek eğitimcilerin kabusudur. Cehaletin, haylazlığın, tembelliğin, yalanın, sahtekârlığın normalleştirildiği, gülünecek bir şeye dönüştürüldüğü filmlerdir.
Filme ilham veren kitabın yazarı Rıfat Ilgaz bir röportajında şöyle söyler: “Eskiden idamlar sabaha karşı yapılırmış. Belli bir süre sonra idam yaklaştığında tüm dükkanlar açılmaya, esnaf satış yapmak için bağırıp çağırmaya başlarmış. Bunun üzerine aileler de o saatlerde sokağa çıkmaya başlarmış ve idam vakitleri panayır havasına bürünürmüş. Sonuçta da ölen bir adama bakarak gülen bir halk görüntüsü oluşurmuş. Ben de çöken eğitim sistemini anlattım. Hepimiz ölen bu sisteme bakarak güldük.”
MEB, aday öğretmenleri kendi ölümüne, çöküşüne, çürüyüşüne güldürmek istiyor olamaz değil mi?
Ilgaz, filmlerde romanına sadık kalınmadığını, eserinin özündeki derin eleştirinin yok edildiğini söyler: “Onlar, Hababam Sınıfı’nın özüne saygı gösterilerek çevrilmiş filmler değildi. İçeriği bakımından, tezi bakımından aykırı. Ben eğitimi eleştiririm. Kopyacılığı, ezberciliği… […] Benim istediğim mizah, uyuşturup yatıştıran bir mizah değil, tedirgin eden türdendir. Bu tür mizah, olumsuz olayları, yararsız kişileri, görüşleri konu edinse bile izleyene, olumlunun, yararlının, doğru davranışın ve sağlam tutumun ne olduğunu gösterir […] Çabam, bozuk düzenin köküne doğru gitmek, beni saran olayların nedenlerinde kendi tanıklığımı saptamaktır. Bir bakımdan da sanıklığımı…”
***
Eğer MEB’in derdi, aday öğretmenleri eleştirel bir perspektiften haberdar etmek olsaydı Hababam Sınıfı’nın kendine “seyredilecek filmler” listesinde değil, “okunacak kitaplar” listesinde yer bulması gerekirdi.
Bu film listesi ne yazık ki gafletin, cehaletin, yaptığı işten bihaber olmanın ibretlik bir vesikası olarak tarihe geçecektir.