Herkes kendini “Düz Türk” sanıyor
Kahvede, misafirlikte, düğünde dernekte sohbet ettiğim, sokak röportajı videolarında denk geldiğim insanların pek çoğunun kafasında bir “Düz Türk” tanımının olduğunu görüyorum.
Bu insanlar, kendilerinin en makbul, en doğal, en doğru, en “olması gerektiği gibi olan” Türk vatandaşları olduklarını düşünüyorlar.
Ve diğer insanlar da kendileri gibi “Düz Türk” olsa, Türkiye’nin bütün siyasi, içtimai, ahlaki problemlerinin çözülüvereceğine inanıyorlar.
Fakat kendini “Düz Türk” sayanların dünyasında “Eğri Türklere” hayat hakkı yok!..
Mesela çoğu Kemalist için “Düz Türk” ,
- Atatürk ilke ve inkılaplarına ve otuzlar pozitivizmine neredeyse din gibi iman eden,
- Anıtkabir, Andımız, Gençliğe Hitabe gibi sembollere kutsal emanetler muamelesi yapan,
- ülkedeki tüm sivil dini örgütlenmelerden, tarikatlardan, cemaatlerden nefret eden,
- kendi benimsediklerinin dışındaki her siyasi harekete ihanet gözüyle bakan,
- Atatürk’ün halka uygun gördüğü ve sınırlarını çizdiği Sünni İslam inancının dışında kalan tüm inançları sapkınlık sayan,
- “devlet dininin” hudutlarını ihlal eden hiçbir inancın, “Düz Türklüğe” uyumsuz hiçbir etnik kimliğin kamusal alanda görünürlük kazanmaması gerektiğini savunan,
- sürekli ülkeyi geri götürmeye çalışan karşı devrimci iç düşmanlarla mücadele halinde olduğuna inanan bir tip.
28 Şubat döneminde ODTÜ’de Yozgatlı, odasında Türk bayrağı asılı olan bir hocam vardı. Bölümdeki idarecilerden birinin kendisine “bak odana Türk bayrağı asıyorsun, demek ki vatansever birisin, o zaman vatanseverliğinin gereğini yapmalı, derslerine başörtülü olarak girmeye çalışan gerici öğrencileri sınıfına asla sokmamalısın” dediğini anlatmıştı.
Kendini “Düz Türk” sayan Kemalistlerin “vatanseverlik” anlayışı , ülkedeki dindarların kendileri gibi “Düz Türk” olmayı kabul etmedikleri sürece ikinci sınıf vatandaş sayılmalarını, eğitim haklarının ellerinden alınmasını, kamu görevlerine yanaştırılmamalarını gerektiriyordu.
Şimdi bir de kendini bu “mübarek vatanın gerçek sahipleri” sayan bazı dindarların “Düz Türk” tanımına göz atalım.
Dindar “Düz Türk’ün” alameti farikası reaksiyonerlik. Bu tipi de;
- yoğun bir Batı, laiklik, modernite, kapitalizm karşıtlığı,
- mutlak hakikatin ve üzerinde yaşadığı toprakların değişmez sahipliği iddiası,
- inancını paylaşmayan herkesin kendisine düşman olduğu ve onu zayıflatıp yok etmek için çabaladığı paranoyası,
- özüne dönerek mazide kaybedilmiş yüce değerleri tekrar ihya etme arzusu,
- önünde sonunda güçlenip bütün düşmanlarını dize getireceği inancı,
- aile, boy, soy vurgusu ile kolayca ırkçılığa dönebilen bir vatanseverlik anlayışı tanımlıyor.
Maalesef “Dindar Düz Türklerin” dünyasında da kendilerinden farklı olana müsamaha yok !
“Suyun öte yanından” olanların, kendi fikirlerini paylaşmayanların, dine tam da onlar gibi inanmayanların, vatanı onlar gibi sevmeyenlerin, hatta çoğu zaman onlarla aynı etnik kökenden gelmeyenlerin derhal “hain”, “ajan”, “dış güçlerin maşası” ilan edilmesi, ezilip yok edilemiyorlarsa baskıyla boyun eğdirilip “etkisiz” hale getirilmesi gerektiğine dair bir inancı içselleştiriyorlar.
İki yaygın örneğini verdiğim “Düz Türklerin” görüldüğü üzere adaletle, hukukla, insan haklarıyla, eşitlikle, demokrasiyle başları hoş değil.
Sadece kendilerinin “düz” geri kalan herkesin “eğri” olduğuna inanıyorlar.
Toplumdaki “ötekiler” ile ortak bir payda arayışları yok. Onlarla nasıl bir arada yaşayacaklarına kafa yormaya lüzum hissetmiyorlar.
En büyük toplumsal projeleri, devlet gücünü ele geçirip, “eğri” olanları zorla, baskıyla, tehditle kendilerine benzetmek, yani düzeltmek , hizaya getirmek.
Düzelme ihtimali olmadığına inandıklarını da ezmek, köleleştirmek, görünmez kılmak hatta mümkünse yok etmek!..
Şunu anlamamız gerekiyor: “Düz Türk – Eğri Türk” diye bir şey yok!
Birbirimizden farklıyız ve bu düzeltilmesi gereken bir problem değil .
Bize benzemeyenleri yok ederek huzura kavuşamayız .
Farklılıklarımızı, toplumsal dokumuzun zenginliği olarak kabul edip bu çeşitliliğe ve birbirimizin hukukuna saygı göstermeyi öğrenmek zorundayız.