Firavun’un illüzyonistleri ve ‘algı operasyonları’
İllüzyonistler algılarımızla oynarlar.
Olmayan şeyleri sanki varmış gibi, var olan şeyleri sanki yokmuş gibi gösterirler.
Hakikatin, gözümüzün önünde maharetle çarpıtılması hayrete düşürür bizi.
İllüzyonistin o “numarayı” nasıl yapabildiğini çok merak ederiz.
İllüzyonistler, “hilelerini” çözmeye, numaralarını anlamaya çalışan akıllı yetişkinleri olmasa da, tabiat üstü güçlere sahip olduklarına inanmaya hazır, hatta bunu içten içe arzu eden çocukları kolayca kandırır, inandırırlar.
Güçlü liderler karşısında kitleler, yetişkinlerden ziyade çocuklarınkine benzer tepkiler veriyorlar.
Gönül verip, inanıp, peşine düştükleri sihirbaz misali liderlerin sunduğu illüzyonun (çarpıtılmış hakikatin) sadık müşterileri oluveriyorlar.
Çünkü inanmak istiyorlar ve istediğinde insanın inanması, aslında uçmayan şeyhini uçurması zor değil.
İnsanlar “illüzyonları” hayatlarında hakikatin yerine ikame ederlerken, gönülden ikna oldukları “şovun” ipliğini pazara çıkaracak her alternatif bilgiye karşı derin bir şüphe besliyorlar.
Kendi benimsedikleri illüzyonla örtüşmeyen her şeyi bir “hakikat çarpıtması” olarak görüyorlar.
O yüzden de “algı operasyonu” ifadesini çok seviyorlar.
Kendilerini inandırdıkları “hikâyeye” inançlarını yıpratacak, sorgulatacak her söylemi, “karanlık odakların maşası büyücülerin, kötü niyetli illüzyonistlerin” algıları ile oynama çabası olarak görüyorlar.
Kulaklarını, gözlerini, zihinlerini sadece peşine düştükleri lider ve yardımcılarının illüzyonlarına sonuna kadar açarken, inançlarını teyit etmeyen her bilgi kırıntısına, delile, görüşe kapatıyorlar.
Kuran-ı Kerim’de, Araf (103-136), Yunus (75-85), Ta Ha (56-76) ve Şuara (29-51) surelerinde, Firavun’un illüzyonistlerinin hikayesi tekrar tekrar anlatılıyor.
Kıssayı hatırlatalım.
Firavun ve halkı etkilemek için illüzyonlar yapan sihirbazları, Hz. Musa’nın ikazlarından ve mesajından rahatsız olmuşlardır.
Firavun Hz. Musa’yı “algı operasyonu” yapmakla suçlar. Ona şöyle der: “Ey Mûsâ! Sihrin ile bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin?” (Ta Ha, 57)
Ve sihirbazlarıyla birlikte Hz. Musa’ya meydan okur. Bir bayram sabahı, kitlelerin önünde kozlarını paylaşmak üzere anlaşırlar.
Hz. Musa ve kardeşi Harun’un kendileri gibi birer sihirbaz olduklarından kesinlikle emin olan Firavun’un sihirbazları, yüzleşme zamanı geldiğinde halkın önünde illüzyon gösterilerini sunarlar.
Yere attıkları ipler ve değnekler yılan gibi hareket eder. Şovları öyle etkileyicidir ki Hz. Musa bile bir korku hisseder.
Allah ona korkmamasını, gördüklerinin illüzyondan ibaret olduğunu bildirir, elindeki asayı atmasını söyler.
Hz. Musa’nın yere attığı asa, sihirbazlarınkinden daha büyük bir yılana dönüşür ve onları yutar.
Bunun bir illüzyon olmadığını anlayan sihirbazlar secdeye kapanarak artık “Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandıklarını” ilan ederler.
Firavun öfkelenir. Kendi sihirbazlarını, düşman sihirbazlarının ajanı/çırağı olmakla itham eder.
Fakat hakikati gören sihirbazlar artık Firavun’un tehditlerine kulak asmazlar.
Güçlü liderlerin, çevrelerindeki mahir illüzyonistlere beraber kurguladıkları anlatının/kurgunun hakikat karşısında bir müddet ayakta kalsa bile eninde sonunda çökeceğini anlatan bu sembolik hikâyenin bu kadar vurgulanması ilginç.
Diğer bir ilginç nokta da, kendi liderlerinin illüzyonlarına gözü kapalı teslim olan insanların, rakip ya da düşman gördükleri liderlerin illüzyonlarını fark edip onlardan etkilenenleri “uyandırmaya” çalışmaları.
Bunlar, nasıl olup da kandıklarına şaşırdıkları düşman kampın insanlarına bir türlü laf anlatamıyorlar!
Çünkü muhatapları da tıpkı kendileri gibi “büyü bozulmasın” diye zihinlerinin kapılarını, pencerelerini kilitlemiş oluyorlar.
Birbirlerine rakip illüzyonistlerin ürettiği kurguların peşinde oradan oraya sürüklendiğimiz bir hayata mahkûm muyuz?
Bence değiliz!
İllüzyonistlerin kurgularının üzerinde bir hakikat var.
O hakikatten kopmak istemeyen herkesin kendine sık sık “acaba hakikat diye bir illüzyona kanıyor olabilir miyim” sorusunu sorması lazım.