Daha hızlı…Daha hızlı!
Fıkra bu ya, vaktiyle İngilizler Çin imparatorunu demiryolu yapmaya ikna etmeye çalışıyorlarmış. İngiliz demiryolu şirketinin genel müdürü, “Yüce imparator! Bu demiryolunu inşa ettiğimizde, eskiden bir ayda ulaştığınız yere bir günde ulaşacaksınız!” deyince Çin imparatoru şaşkınlıkla cevap vermiş:
- Peki geri kalan 29 günde ne yapacağız?
Endüstri devrimi, modern toplumunun şekillenmesinde en kritik unsurlardan birisiydi. Buharlı gemi ve trenlerin, daha sonra otomobil ve uçakların icadı, ulaşımı daha önce hiç olmadığı kadar hızlandırdı. Modernitenin en belirleyici unsurlarından biri bu hızlanmaydı. Sanayileşmiş Batı, hemen her alanda “hızlanarak” dünyanın geri kalanıyla arayı açtı. İşte yukarıdaki fıkra, bu hıza intibak edemeyen doğu toplumlarını karikatürize etmek için anlatılıyor.
Hızdaki artışa “ivme” deniyor. Endüstrileşen batı sadece sabit bir hız yakalamış değildi, kapitalist rekabet gereği sürekli hızını arttırıyor, yani ivmeleniyordu.
Ulaşımın yanısıra üretim ve iletişim de hızlanıyordu. Tarım toplumlarına hâkim olan müdevver (döngüsel) zaman anlayışı, kapitalist sanayi toplumunda yerini doğrusal bir zaman anlayışına bırakmıştı.
Modernite sonrası ağ toplumunu şekillendiren devrim ise internet devrimi oldu. Modern zamanlarda telgraf, telefon, daha sonra radyo ve televizyon, iletişimi hızlandırmıştı ama internetin icadı, her türlü bilginin saniyeler içinde bütün dünyayı dolaşmasına imkân veren teknolojiyi sıradan bireylerin erişimine sunarak iletişimi bambaşka bir noktaya taşıdı.
***
Şimdi herkes daha hızlı telefonların, daha hızlı bilgisayarların peşinde. Yeni bir gelişmeyi ilk duyan ve duyuran olmak, belli bir işi herkesten önce bitirebilmek, en kısa sürede en çok üretimi gerçekleştirmek hayatımızın gayesi oldu adeta.
Ancak bize müthiş hızlar kazandıran teknolojik gelişmeler, işlerimizi çok daha kısa sürelerde halletmemize imkân tanıdıkları halde, boş zamanlarımız artmak bir tarafa azaldı!
Fıkradaki Çin imparatoru gibi bir sürü boş vakti olduğunda ne yapacağını dert eden kimseler yok etrafımızda…
Hepimiz görüyoruz ki herkes zamanın yetmemesinden şikayetçi. Hayatın hızına yetişememekten doğan bunalımlar, depresyonlar, tükenmişlik sendromları sarıyor dört bir yanımızı.
2013 yılında yayımladığı “Alienation and Acceleration. Towards a Critical Theory of Late-Modern Temporality” (Yabancılaşma ve İvmelenme, Geç-Modern Muvakkatlığın Eleştirel Bir Teorisine Doğru) isimli kitabıyla dikkat çeken Alman sosyolog Hartmut Rosa’ya göre bütün bu problemlerin temelinde tek bir fenomen var: Bizi teknolojik, ekonomik ve sosyal gelişmeleri sürekli takibe zorlayan sosyal değişimdeki ivmelenme.
Roza, teknolojik ivmelenmenin dışında iki ivmelenme formu daha tanımlıyor: Sosyal değişimin ivmelenmesi ve hayat akışının ivmelenmesi. Teknolojik inovasyonun hızındaki değişiklik sosyal değişimleri hızlandırıyor. Sosyal değişimlerdeki hızlanma da hayatın akışını hızlandırıyor. Hızlanan hayat akışı daha çok teknolojik inovasyona ihtiyaç doğuruyor. Böylece bir geri besleme döngüsüne girilmiş oluyor.
2016’da Barselona’da yaptığı bir konuşmada, günümüz insanını, kafes içindeki çarkında hızlanarak koşup duran bir Hamster’a benzeten Roza, artık ileriye gitmek için değil yerimizde kalabilmek için hızlanmaya devam ettiğimizi söylüyor. Eğer daha çok üretemezsek, daha çok varlık gösteremezsek bugünkü konumumuzu kaybederiz diye hızlanmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Daha ileri gitmek değil derdimiz! Bulunduğumuz yeri korumak!..
Ülkelerin her sene açıkladıkları büyüme rakamları bir sene öncesi ile mukayese ediliyor. Mesele büyümek değil sadece, bir önceki seneden daha çok büyümek, yani büyümede de hızlanmak.
Çünkü büyümede yavaşlamak demek, rekabette geri düşmek, fakirleşmek, genç nüfusa yeni istihdam yaratamamak demek.
Ama hızlanarak büyüme dünyanın hiçbir ülkesi için ilanihaye sürdürülebilir bir şey de değil.
Kapitalizmin bu çıkmazı, hem ekonomi hem siyaset için yeni krizler üretiyor, daha da üretecek.
Bu konuyu incelemeyi sürdüreceğiz…