Bulutlara yükselen çığlıklar lanet yıldırımları olur, iner tepene!

Merhum Mehmet Akif Ersoy, Safahat isimli meşhur eserindeki Kocakarı ile Ömer şiirinde bir sahabenin ağzından Hz. Ömer’in halifelik dönemine dair bir hikaye anlatır.

Soğuk ve karanlık bir çöl gecesinde Hz. Ömer’i görmek için dışarı çıkan sahabe, onu ıssız sokaklarda tek başına gezinirken bulur.

Halife, gecenin o saatinde, yönettiği insanların ne halde olduğunu görmek için kimseye haber vermeden dolaşmaya çıkmıştır.

Beraberce fakir evlerinin önünde durur, kapılarına kulak verip ne durumda olduklarını anlamaya çalışırlar.

Artık şehrin bittiği yere geldiklerinde uydurma bir çadırla karşılaşırlar.

Çadırın içinde ihtiyar bir kadın, açız diye ağlayan çocuklar için ocakta bir yemek pişirmektedir.

Hz. Ömer bir müddet çadırdan gelen sesleri dinler.

O yemek bir türlü pişmemekte, çocukların ağlamaları kesilmemektedir.

Kim olduğunu belli etmeden selam verip çadıra giren Hz. Ömer, kadına çocukların niye ağladığını sorar.

Kadın, çocukların iki gündür aç olduğunu, ağlayan yetim torunlarını biraz daha oyalayabilmek, onlara sanki yemek pişiyormuş da az sonra hazır olacakmış izlenimini vermek için kazanda sadece su ve çakıl taşları kaynattığını anlatır.

Kadının kendisine yardım edecek hiçbir akrabası kalmamıştır.

Hz. Ömer kadına neden Emir’den (yani kendisinden) yardım istemediğini sorar.

Kadın, halifeye ağır beddualar etmeye başlar.

“Allah onu en yakın zamanda kahretsin, isterim ki belasını bu dünyada bulsun” der.

Hz. Ömer, “halife yoğundur, sen gidip haber vermezsen nereden bilecek onca işin arasında” diye bir mazeret üretecek olur.

“Bu ne çürük bir özür! Beceremeyecektiyse hilafeti kabul etmeseydi” der kadın.

Akif, ihtiyar kadının ağzından, halkı aç ve muhtaçken cihat, fetih, sefer gibi gerekçelerle beceriksizliğini örtmek isteyen siyasi liderlere mesajını verir:

Zavallının işi çokmuş!.. Nedir, muharebe mi?

İşitme sen de civarında inleyen elemi,

Medine halkını üryan bırak, Mısır’da dolaş...

“Gazâ! Gazâ!” diye git soy cihanı, gel paylaş!

Çocuklar tekrar ağlamaya başlayınca çıldırma noktasına gelen kadın, artık karşısında olduğunu anladığı halifeye yönelen tepkisinin dozunu arttırır:

“Bu bulutlara kadar yükselen çığlıklar lanet yıldırımları olur, iner tepene! Yetimin ahını yağmur duası zannetme Ömer!”

Görüp işittiklerinin ağırlığı karşısında adeta çöken Hz. Ömer, alelacele koşup kendi sırtında erzak getirir zavallılara.

Ağır çuvalı taşımasına yardım etmek isteyen arkadaşını şu sözlerle reddeder:

Bunun vebali bana ait! Kadın ne söyledi, işitmedin mi?

Yarın, Allah’ın huzurunda, yaptıklarımın cezasıyla karşılaştığımda bugün yanımda olanların hiçbiri olmayacak.

Evet, keşke hilâfeti yüklenmeseydim!

Dicle kenarında bir kurt bir koyunu kapsa ilahi adalet onu benden sorar.

Bir ihtiyar kadın kimsesiz kalsa, bir yetim ağlasa sorumlusu benim!

Bir sefil ev bakılmayıp çökse altında hiç kimse değil, ben kalırım!

Bir zalim bir damla kan dökse, o bir damla koca bir girdap olur boğar beni!

Ben halife iken her kırık kalbin, her matemin sorumlusu benden başka kim olabilir?

Bu hikaye elbette bir kurgu.

Ama, “böyle adil ve sorumluluk sahibi yöneticilerimiz olsaydı harika olmaz mıydı” diye düşündürmek için yapılmış bir kurgu.

Bunu okuyan pek çok kişi, devleti yöneten kişinin halkın acıları karşısında bu kadar derin hassasiyet göstermesinin gerçekçi olmadığını, hayali, romantik ve anlamsız olduğunu düşünecektir.

Ben öyle düşünmüyorum.

Bakmayın bugün ülkeleri yönetenlerin insanı tiksindiren, insana dehşet veren duyarsızlıklarına.

Yoğun adalet ve mesuliyet hissine sahip, samimi insanlar var. Hep vardı. Yarın da olacak.

Yapmamız gereken, o erdemli insanları bulup yönetici koltuklarına oturtarak, bu hassasiyetleri gözetsin diye kurulmuş kurumları ihya etmelerini istemek.

Adaleti, hukuku, hürriyeti kurumsallaştırarak, meseleyi kişisel “iyiliğin” ötesine taşımak zorundayız.

Bugün hiçbir lider, neden tek başına milyonların yardımına koşmadın diye suçlanamaz.

Ama bunu yapacak kurumları neden çalıştırmıyorsun diye hesaba çekilebilir.

Bu hesabı sormadıkça, biz daha çok çakıl taşı kaynatırız.

YORUMLAR (25)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
25 Yorum