Bize yeni bir ‘Biz’ lazım
Tarihi bir kırılma noktasına doğru ilerliyoruz.
Asırlardır, mütemadiyen ağırlaşan bir bavul gibi sırtımızda taşıdığımız, bir türlü yakamızı kurtaramadığımız iç çekişmelerimiz, husumetlerimiz, düşmanlıklarımız, kan davalarımız, bizi bir girdap misali derin karanlıklara çekiyor.
Toplumu bir arada tutan harcın erimesiyle “biz” dediğimiz büyük birliktelik, gün be gün anlamını yitiriyor.
Eskiden iyi kötü işe yaramış toplumsal harçlar, artık insanları bir arada tutamaz hâle geliyor.
“Benden sonra tufan” diye düşünen muhteris siyasetçilerin toplumdaki kamplar arasındaki gerilimlerden kendilerine iktidar çıkarma taktikleri, zaten zayıflamış toplumsal bağları iyiden iyiye kopma noktasına getiriyor.
Bu böyle devam edemez!
Bize yeni bir “toplumsal tutkal”, taze ve etkili bir “içtimai harç”, en geniş ortak payda üzerine inşa edilecek yeni bir “biz şuuru” lazım.
İrili ufaklı cemaatlerin oluşturduğu yamalı bir bohçaya benzeyen toplumumuzda her grubun diğerleri karşısında gizli ya da açık asalet / üstünlük / seçilmişlik iddiaları “biz” duygusunun altını oyuyor.
Bunun için öncelikle kolektif bilinçleri masaya yatırıp, dile getirilen ve getirilmeyen bu üstünlük illüzyonlarını vicdanlardan kesip atmamız gerekiyor.
Daha açık ifade edersek, atacağımız ilk adım, farklı toplumsal sınıflara, dini-etnik kimliklere, içtimai gruplara aidiyetin bu dünyada kimseye bir üstünlük sağlamayacağı konusunda bir toplumsal uzlaşmaya varmak olmalı.
Somutlaştıralım.
Sağlam temeller üzerine bir toplumsal barış kurmak istiyorsak, yeni “bizin” inşası yolunda, aklı başında olan herkesin şu ve benzeri konularda ilkesel bir uzlaşmaya varması gerekiyor.
* Türk, Kürt, Zaza, Arap, Rum, Ermeni yahut Çerkes bir ailede doğmuş olmak kimseyi kimseden üstün veya aşağı yapmaz. Kimsenin kanı asil falan değildir.
* Dindar ya da dinsiz olmak kimseyi üstün yapmaz.
* Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Budist, deist, agnostik ya da ateist olmayı seçmek en temel insan hakkıdır. Hiç kimseye benimsediği inançtan dolayı müspet ya da menfi muamele gösterilemez.
* Başkalarının hayatına, inancına müdahale etmediği müddetçe kimse bir dinin ortodoks ya da heteredoks yorumlarını benimsediği için kınanamaz, cezalandırılamaz. İnançlarının farklı yorumları benimseyenlerin hiçbirinin diğerine herhangi üstünlüğü söz konusu değildir.
* Toplumsal sınıflar ve gruplar arasında her zaman anlaşmazlıklar, çatışmalar, fikir ayrılıkları olacaktır ve bu gayet normaldir. Fakat birlikte yaşama iradesini ortaya koyan hiç kimse, muarızlarını ele fırsat geçince ortadan kaldırılması gereken düşmanlar olarak göremez.
Yeni “biz” fikrinin etnik ve dini/ideolojik aidiyetler üzerine kurulamayacağını düşünüyorum.
Geriye evrensel hukuk/etik ilkeleri ile fiziki/coğrafi şartların icbar ettiği birliktelik kalıyor.
Artık nüfusunun ekserisi köylerde yaşayan bir toplum değiliz.
Köylülüğü, kabileciliği, “asabiyet hissini” şehre taşıma girişimlerinin açıkça iflas ettiği, gücü ele geçiren grupların “ötekileri” döve döve kendilerine benzetemeyeceklerini anlamaya başladıkları bir dönemi yaşıyoruz.
Şehirlerimizde, hiçbir şekilde kendimize benzemeyen başka insanlarla bir araya gelip, ahenk ve emniyet içinde bir hayat kurabilmemizin yolu, yeni “biz” bilincini inşa edebilmemizden geçiyor.
Eğer bunu yapmayı vakitlice başaramazsak, bizi toplum olarak kan, kavga, haksızlıklar, zulümler, zorbalıklar ve acılarla dolu, son derece kaotik ve karanlık günlerin beklediğini de aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor.