Bağını sormadan üzümünü yeme!
The Good Place” isimli, ölümden sonrasını konu alan, enteresan bir komedi bir dizisi var. Tarih boyunca ortaya çıkan önemli felsefi tartışmaları mizahi bir üslupla ekranlara taşımayı başaran bir dizi bu. İyilik, kötülük, inanç, ahlak, sorumluluk, cüz’i irade gibi meselelerin tartışıldığı dizinin ilerleyen bölümlerinde asırlardır kimsenin cennete gitmediği fark ediliyor. Dizinin kahramanları bunun sebebini araştırınca şu neticeye varıyorlar: Hayat “karmaşıklaştıkça” iyi bir insan olmak zorlaşıyor. İnsanlar cennete gidemiyorlar çünkü son birkaç asırdır, bırakın günahlara bulaşmadan yaşamayı, bazı ahlaki ilkeleri göz ardı etmeden iyilik yapmak bile neredeyse imkânsız hale gelmiş!
On altıncı asırda bir köylü çocuğu, kendi eliyle derdiği gülleri götürüp sevgili ninesine verince sevap kazanırken bugün aynı jesti tekrarlamak isteyen bir genç günaha girmiş oluyor. Çünkü bugün o gencin gülleri sipariş etmek için kullandığı akıllı telefon, emeği sömürülen, çok düşük ücretlere çalışmaya zorlanan fakir fabrika işçilerine ürettiriliyor, sipariş ettiği güller, tabiatı zehirleyen tarım ilaçları kullanılarak yetiştiriliyor, karın tokluğuna çalıştırılan köylülere hasat ettiriliyor, uzun mesafelerden getirilirken atmosferi kirleten kargo araçlarıyla taşınıyor ve nihayet bu alışveriş, gülleri ithal eden firmanın sahibi olan ırkçı, cinsiyetçi, sapık iş adamının servetine katkı sağlıyor.
***
Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçerken toplumsal iş bölümünün mahiyeti tamamen değişti. Durkheim’ın ifadesiyle “solidarité organique” (organik dayanışma) bizi, kendi kişisel imkânlarımızla denetleyemeyeceğimiz kimselere muhtaç ve mahkum kıldı.
Sanayi toplumu, önce malumat toplumuna (information society) sonra ağ toplumuna (network society) evrilirken, üretim süreçlerini tüketiciden gizleyen katmanlara yenileri ilave edildi. Artık üreticiyle de aracıyla (tüccarla) da yüz yüze muhatap olmak zorunda değiliz. Hatta ürünü kapımıza ulaştıran kargocuların bile yerini yakın zamanda dronlar alacakmış gibi görünüyor. Böylece satın aldığımız ürünün üretim süreci ile ilgili tüm detaylardan izole edilmiş oluyoruz.
Bu izolasyon vicdan azabımızı azaltabilir belki ama ahlaki sorumluluğumuzu ortadan kaldırır mı?
Elbette ameller niyetlere göredir. Fakat iyi niyetli olmamız, gayri ahlaki olduğunu bildiğimiz vasıtaları kullanmamızı meşrulaştırabilir mi?
Bu yazıyı okuyan pek çok kimse, insan hakkı ihlallerini, tabiata yönelik suikastları, tekelleşme çabalarını, kişisel suiistimalleri denetlemek ve engellemek benim değil devletin vazifesi diye düşünecektir ama bu ağır yükü sırtımızdan atıvermek öyle kolay değil.
Her şeyden evvel, başta devlet bürokrasisi olmak üzere izleme ve denetleme vazifesini havale ettiğimiz yapılar giderek etkisizleşiyorlar. Çoğu zaman, etkin denetim için gereken nitelikli insan gücünü bürokrasi içinde istihdam etmek ve onları piyasanın etkilerinden hakkıyla korumak mümkün olmuyor. Bu şartlarda gerçek bir izleme, sıkı denetimler ve caydırıcı cezalarla desteklenmiş hızlı müdahaleler beklemek kendimizi kandırmak oluyor.
***
Demokratik ülkelerde siyasileri iktidara getiren, vatandaşların oyları olsa da, iktidarın sürdürülmesi, yerli yabancı büyük şirketlerle kurulacak ilişkilere bağlı. Para akışının sürmesi, ekonominin çarklarının dönmesi, vergi gelirlerinin azalmaması, devletin mekanizmasının işlemesi için elzem. Burada bir çıkar çatışması ortaya çıkıyor. Siyasiler ekonominin yavaşlamasındansa (ki bu başarısız oldukları anlamına gelecektir) ahlaki ilkelerden, hukukun üstünlüğünden taviz vermeyi, bazı ihlalleri görmezden gelmeyi seçebiliyorlar. Demokraside ister istemez iktidarın günahı seçmenlerinin de günahı oluyor.
Globalleşme, milli seviyede bile doğru düzgün yapılamayan denetimleri beynelmilel seviyede yapmayı gerektiriyor ama kimse sınırlarının ötesinden gelen ürünlerin “nasıl” üretildiklerini gerçekten umursamıyor. Ama umursamazlık da sorumluluğu ortadan kaldırmıyor.
Bu şartlarda tüketiciler olarak tükettiklerimiz ile ilgili farkındalık geliştirmek zorundayız. Üzümünü yiyip bağını sormamak gibi bir lüksümüz olamaz. Çünkü biz bağını sormadığımız müddetçe bağcıların ve aracıların günahlarına ortak olmaya devam edeceğiz.