Artık işe yaramayan insanlara ne olacak?
Tarihçi Yuval Noah Harari, 2017’de yayımladığı “Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi” başlıklı eserinde önemli bir soru soruyor:
“Alabildiğine yetenekli algoritmalar neredeyse her şeyi biz insanlardan daha iyi idare etmeye başlayıp bizi işsiz bıraktığında ne yapacağız?”
Tarih boyunca insanlar üç ana sektörde istihdam edildiler: tarım, sanayi ve hizmet... Harari, 19. asra dek çoğu tarımda istihdam edilen insanların, Sanayi Devrimi’yle beraber gelişmiş ülkelerde tarlalarını ve sürülerini bırakıp sanayide çalışmaya başladıklarını, ve nihayet gitgide artan oranlarda uzmanlaşarak hizmet sektörüne kaydıklarını hatırlatıyor.
Burada “uzmanlaşma” anahtar kelime…
Hizmet sektörüne kayan insanlar, gittikçe karmaşıklaşan ve daha çok bilgi ve tecrübe gerektiren işlerin altından kalkabilmek için mecburen ihtisasa yöneliyor, belli bir alanda uzmanlaşıyorlar.
Yaklaşık bin sene önce yaşayan İbn-i Sina sadece hekim değildi. Aynı zamanda matematikçi, fizikçi, botanikçi, biyolog, mineralog, meteorolog, astronom ve filozoftu! Ama bugün bir tıp doktoruna artık -bırakın bu birbirlerinden tamamen farklı bilimlerle uğraşmayı- tek başına kardiyoloji, ortopedi, nöroloji, dermatoloji gibi tıbbın belirli bir üst dalında genel bilgi sahibi olmak yetmiyor.
Çünkü insanlar -sırf adının önünde “doktor” yazıyor diye- kırılan kolları için bir dermatoloğa gitmedikleri gibi, çocuklarını sünnet ettirmek gibi basit bir işlem için bile herhangi bir genel cerrahın kapısını çalmıyorlar.
Bir iki asır öncesine kadar her polis her türlü suçla uğraşırken, şimdi polisler terörle mücadele, narkotik, asayiş, organize suçla mücadele, kaçakçılık, trafik gibi sahalarda uzmanlaşmak durumundalar.
Artık avukat tutacağımız zaman herhangi bir avukata baş vurmuyoruz. Davamızın cinsine göre ceza hukuku, medeni hukuk, uluslararası hukuk, ticaret hukuku gibi sahaların birinde uzmanlaşmış profesyonelleri arıyoruz.
İşte bu “uzmanlaşma”, algoritmalara insanlarla rekabet etme, hatta insanları geçme fırsatı veriyor.
Bugün hiçbir robot, algoritma, yapay zeka uygulaması bir insanın “tek başına” yapabildiklerinin bir kaçını bile yapamıyor. Harari bunu şöyle örneklendiriyor: “Avcı-toplayıcı bir robot tasarlamak son derece zor olurdu çünkü geçmişte avcı-toplayıcılar hayatta kalabilmek için sayısız farklı beceriyi öğrenmek zorundaydı. Böyle bir robotun taşlardan mızrak uçları hazırlayabilmesi, ormanda yenilebilir mantarları ayırabilmesi, yaraları sarmak için tıbbi bitkileri kullanabilmesi, bir mamutun izini sürebilmesi ve sürekli onlarca farklı avcıyla irtibat hâlinde kalabilmesi gerekirdi.”
Fakat konu, sadece belli bir sahada uzmanlık olunca algoritmalar insanların bileğini büküveriyor.
Mesela dünyanın en iyi satranç şampiyonları çeyrek asırdır bilgisayarları yenemiyorlar.
Mesela yapay zeka, kanseri uzman doktorlardan daha hızlı, doğru ve erken teşhis edebiliyor.
Mesela otonom araç yazılımları otomobilleri taksi şoförlerinden daha güvenli sürebiliyor.
Bu şartlarda algoritmalar, uzmanları hızla çalışma hayatının dışına itiyorlar.
Devasa bir işsiz sınıfının doğuşuna şahitlik ediyoruz.
Harari, iktisadi, siyasi, hatta sanatsal üretimde herhangi bir rolü olmayan, toplumun refahına, gücüne ve şanına hiçbir katkı sunamayacak insanlardan oluşan bu “işe yaramaz sınıfın” hiçbir şekilde istihdam edilebilir olmayacağını söylüyor.
Peki bu insanlara ne olacak?
İyimser bir senaryoda, teknolojinin sağladığı verimlilik ve bolluk, işe yaramayan kitleleri -hiçbir şey üretmeseler bile- beslemeyi ve desteklemeyi mümkün kılabilir.
Ama önemli bir soru hala cevap bekliyor: Bu insanlar delirmemek için neyle meşgul olacaklar?
Artık bir işlevi kalmayan insanlar, oyalansınlar diye çeşit çeşit eğlence programlarına, metaverse üzerinde yaşanacak sanal hayatlara ve uyuşturucuya yönlendirilebilirler.
Tıpkı Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Bir Dünya” romanındaki gibi…
Fakat insanoğlu böyle tamamen boş, amaçsız ve anlamsız bir hayatta tatmin bulabilir mi?
Uğrunda yaşamaya ve ölmeye değer hiçbir şeyi olmayan insan, “insan” kalabilir mi?
Ömrümüz yeterse göreceğiz.