Ağ toplumunun kıymetlisi: Dikkat
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (D.E.H.B.) günümüzde adeta salgın gibi yayılan ciddi bir zihinsel hastalık.
Bu hastalığın, çocukların yüzde 8,4’ünü, yetişkinlerin yüzde 2,5’uğunu etkilediği tahmin ediliyor.
Doktorlar bu hastalığa üç kategoride teşhis koyuyorlar: Dikkat toplayamama tipi, hiperaktiflik tipi ve ilk iki kategorinin birleşimi olan tip.
Bu kategorilerin ilki olan, dikkat toplayamama tipinde teşhis koyulabilmesi için hastaların son altı ayda aşağıdaki semptomların en az beş ya da altısını gösterip göstermediğine bakılıyor:
- Öğrenciyse okulda, yetişkinse işte detaylara dikkatini verememe ve dikkatsizce hatalar yapma
- Dersler, konuşmalar yahut uzun okumalar gibi görev ve faaliyetlerde uzun süreyle dikkatini/odağını koruyamama
- Kendisiyle konuşulurken dinler gibi görünmeme, sanki aklı hep başka yerdeymiş gibi olma
Talimatları takip edememe, ödevleri, görevleri, işleri tamamlayamama, başlasa bile hızlıca dikkatini kaybetme
- Görev ve işleri organize etmede sıkıntı yaşama, zamanı yönetememe, düzensiz çalışma, işleri zamanında yetiştirememe
- Rapor hazırlama, form doldurma gibi uzun süreli zihinsel çaba gerektiren görevlerden hoşlanmama ve kaçınma
- Günlük hayatta lazım olan anahtar, cüzdan, telefon, gözlük, kitap gibi şeyleri sık sık kaybetme
- Dikkatin çok kolay dağılması, hemen uğraştığı işi bırakıp başka şeylerle uğraşmaya başlama
- Cevapsız aramalara dönmek, fatura ödemek, randevuya gitmek gibi günlük görevleri yapmayı unutma
Eminim birçok kimse bu sayılan maddelerden bazılarını kendisinde ve çevresindeki insanlarda müşahede ediyordur. Tabi ki bu, herkesin D.E.H.B. hastası olduğu anlamına gelmiyor. Fakat bir hastalığın göstergesi olarak tanımlanan bu semptomların böyle yaygınlaşması ilginç.
D.E.H.B. hastalığının sebebi tam olarak bilinmiyor. Genlerin etkili olduğuna, yani hastalığın anne babadan aktarıldığına dair bilimsel kanıtlar ortaya konmuş. Ayrıca erken doğumun, beyin hasarlarının yahut hamilelik sırasında içki-sigara içip aşırı stres yaşayan annelerin bu hastalığın ortaya çıkmasında rolü olabileceğine dair görüşler var.
Dikkat eksikliğini tetiklediği ortaya konulan son “olağan şüphelimiz” ise sosyal medya!
Güney Kaliforniya Üniversitesi (USC) 2600 gencin iki yıl boyunca incelendiği, 3,2 milyon dolara mal olan bir araştırmanın neticelerini 2018 yılında açıkladı. Araştırma ile D.E.H.B. rahatsızlığının, cep telefonu, tablet gibi cihazlarda sosyal medyayı sık kullanan gençlerde görülme ihtimalinin bunları fazla kullanmayanlara göre iki kat fazla olduğu ortaya konuldu!
Sosyal medya platformları -her ne kadar hep varmışlar gibi hissetsek de- hayatımızda yeniler. Akıllı telefonlar ve internetin yaygınlaşmasıyla hepimiz ağ toplumu vatandaşları haline geldik, geliyoruz. Bu yeni platformlar dikkatimizi çekmek ve bizi mümkün olduğunca kendilerine bağlamak için müthiş bir rekabetin içindeler. Her gün yeni bir teknolojik yenilikle karşımıza çıkıyorlar ve bu acayip yenilikleri -geliştirilmeleri ne kadar pahalıyla mal olursa olsun- bize bedava sunuyorlar.
Peki parayı nereden kazanıyorlar?
Kişisel verilerimizi toplayıp ilgililerine satarak ve bize bol bol reklam göstererek.
Bahse konu platformlarının varlıklarını sürdürebilmeleri, dikkatimizi çekebilmelerine ve bizi mümkün olduğunca oyalayabilmelerine bağlı.
Dikkat çekebilmek için en komik videolarla, en etkileyici resimlerle, en çarpıcı haberlerle, en zevkli oyunlarla ziyaretçilerinin zihinlerini mütemadiyen bombalayan sosyal medya platformlarını yoğun kullananlar, yavaş yavaş günlük hayatta dikkatlerini toplayamaz hale geliyorlar.
Şunu anlamamız lazım: “Dikkatimiz” artık para eden, alınıp satılan kıymetli bir şey.
Bize bedava sunuluyor gibi görünen sosyal medyanın kullanım ücretini dikkatimizle ödüyoruz.
Ağ toplumunun en kıymetli meta’ı dikkat. Gayet sınırlı olan “dikkatimizi” internette hovardaca israf ediyoruz.
Sosyal medya platformlarının, dikkatimizi “yağmalarken” kullandıkları yöntemler bizleri potansiyel D.E.H.B. hastaları haline getiriyor.
Özellikle anne-babalar ve öğretmenleri çok zor durumda bırakan bu tehlikeli gidişe karşı bir strateji geliştirmek zorundayız.