Şiiri görmeden şair aramak/ya da…
Sansasyon kadar dedikodunun her zaman çekici bir yanı var. Sanatçı varlığını hele bu işlek ama verimsiz kavramla köpürtmek biraz mizaç hatta tıynet meselesi. Hayatı ve sanatı, tekil ve sade akışından çıkarıp, kalabalığın macunu yapanlara yine de her vakit rastlanıyor. Hele şiir söz konusu olduğunda, şiirinin çeperinde vakur, sessizce duramayanlar, bir görünme, bir bilinme, bir her yerde olma, bir her nabza şerbet sunma iştahıyla sıçradıkça sıçrıyor, konuştukça konuşuyor, kalabalık denilen güvensiz ve şekilsiz madeni kazdıkça kazıyorlar. Ve ellerinde her vesileyle işlettikleri sansasyon ve dedikodu mekanizmasıyla dolaşıyorlar. Bu, bir çok yönlü ‘örtme’ işlevi de görüyor elbette. Örtülen, şiirin saf ve benzersiz özgünlüğü, şairin taç kabul etmez krallığıdır da, kimin umurunda?
Kitaptan, eser ve estetik özgünlükten çıkılarak şiire ve şaire açılma geleneği ve kapasitesini çoktan yitirdi şiirimiz. Özgüven ve zevkin beslediği soğukkanlılık ise hayatta değil. Hatırı sayılır ölçüde kültürel gücü olan şiir okurları ve onların sosyolojik genişlikleri de kayboldu. Hatta, mesleki ilgiler bakımından şiire yakın disiplinlerdeki insanlar daha çok şiirin uzağında duruyorlar bugün. Aile ortamı, ilköğretim ve sonraki süreçlerin, kişiyi gerçek şiirle buluşturma ihtimali ise çok düşük. Şiirden şiire çıkan ilgilerle değil, şiir dışı sebeplerle şiirden uzakta kalan bir şiirimsi ilgiler örülüşünden bahsedilebilir. Kaba politik ilgiler, popüler kültürün kısırlaştırıcı etkileri ile birleşiyor. Edebiyat ve özelde şiir dünyasının çeperi çekinik bir soğukluk devri yaşıyor.
Oysa şiirimizin mucizevi bir yanı var ve her devir yeni şairlerle kendisini yeniliyor. Bu bir kesintisizlik karakteri taşırken, şiire yönelen/ yönelmesi gereken ilgilerin karaktersizliği baskınlaşıyor. Bunu da toplumsal ve kültürel değişimlerin mayalanmasındaki sorunlardan başka açıklayacak bir kaynak yok. Çelişik ama çatışmasız bir yanyanalık var şiirle ona duyulan ilginin kalitesi bakımından. İlgi kalitesiz olunca, sözünü ettiğimiz sansasyon ve dedikodu iyice baskınlaşıp güncelleşiyor. Şiir, aradan çekiliyor, şairin şiir dışı tutum ve davranışları öne çıkarılıyor. Böylece şiir görülmeden şair aranıyor. Aranan ve eğer varsa bulunan bir şey, bu kez , şiirle ilişkilendiriliyor. Oysa söz konusu olan şiir değil çokça patolojinin konusu. Bazen şairin konuşmaları bazen de şaire bakışlar için geçerli bu patoloji. Her iki durumda da şiir esasen devre dışıdır.
Neden böyledir bu? Böyledir çünkü, şiirden yola koyulmak zor ve zorludur. Düşünsel ve estetik bir dizi donanım yanında kimi insani vasıflar gerektirir. Hakiki şairin, sansasyon ve dedikodudan uzak durmasının sebebi üzerine titrediği şeyin ( şiir) niteliğine duyduğu saygıdır. Bir şair, bunu değil başka yolu tercih ediyorsa bu politik bir patolojiyi barındırır. Varoluşunu kitlenin iştahına göre şekillendirmek kurnazlık kadar derin bir özgüven yoksunluğudur.
Ne zaman ki bir şair, şiiriyle değil başka özellikleriyle gündeme gelmekte, getirilmekte, orada durup dikkatle havada dolaşan sesleri dinlemek gerekir. Nedir bu patırtı kütürtü? Nedir bu şiir görünümlü plastik ayini? Neden şairin o biricik ve özlü dünyasına atıf yok? Varsa yoksa dedikodu, sansasyon. İnsanın, toplumun, çağın bunca ağır sorunları içinde, dilin gücü ile batışa direnen şiire yapılan bu muamele neden? Saldır ki varlığın kabul edilsin görüşü kabul edilebilir ve miras edilebilir bir fikir olabilir mi? Böylesi bir ortamda şiir gerçek işlevine bürünebilir mi?
Bir yerde şiiri görmeden, onu okuyup tartışmadan, teklif ve açılımlarına teşne olmadan, birkaç popüler figür ve sansasyon meraklısı hastalıklı özne üzerinden şiire çullanmak, şiir, şair hakkında ahkam kesip hüküm vermek kültürel bir tutum olmadığı gibi yüksek düşünceden de uzaktır. Biraz daha zaman kazanıp biraz daha göz boyamak sevdasından vazgeçmeyenler, kalabalığın şaşıra şaşıra eğlenmeye düşkün mizacını da iyi bilirler. O yüzden hayatın her alanında benzerleri de çoktur onların.