Biz romantikler...
Onlara göre biz birer iflah olmaz romantiğiz. Savaş karşıtıyız. İlk elde çocukları, kadınları, yaşlıları, masumları düşünürüz. Stratejistler, alım satım elemanları, borsacılar, uluslararası derin ilişkilere vâkıf bilirkişiler, uç politikacılar, ellerinde terazi tutanlar, silahın merminin fiyatını iyi bilenler, dünyadaki doğalgaz ve petrol rezervlerininin haritasını çıkaranlar, hasılı onlar, her yerde ve her şartta öne çıkanlar, ekranları, köşeleri tutanlar, gerçekçiler...Toprağa düşen sıcak güllenin sadece hızını hesaplayanlar... Zalimin, kötünün, kandökücünün arkasındaki arkaik, antropolojik köke bakmayıp da tekrar hesaba kitaba, dengelere, ölçülere dalanlar; istihbarat raporları ve swift teorileriyle ilgilenenler... Meksika ile Bering Boğazı, Libya ile İber Yarımadası’nı metre ile ölçenler... İki insan arasındaki bakışı romantik bulurken kanlı bifteğine çatal batırıp kalın purosuna alev sürenler…Güç ve iktidar düşkünleri... Bencillik zakkumları...
Onlara göre dünyanın, yaşamanın, insanın, insanlığın, ülkelerin, hükûmetlerin, şirketlerin, orduların düzeni, gereği budur ve kim güçlüyse artık bundan geri daha bir kazançlı olacak, dünyada insanın yegâne ülküsü hayatta kalmaya düğümlenecektir. İnsanlığın binlerce yılda ürettiği kültür, sanat, edebiyat, yüksek düşünce, felsefe ve idealler yanında dinler de devre dışıdır. Ekonomik büyüme ve stratejik genişleme yeni dindir ve her tür güce hakim olan hiçbir şeyden çekinmeksizin dilediğini yapma hakkına sahiptir. Ekonomik büyüme yolunda rekor üstüne rekor kıran küresel kapitalizmin ortağı Çin, milyonlarca Uygur’u yuttuğu gibi yanına benzer partnerler edinebilir dilediğince. Sovyet döneminde onlarca halkı soykırım dahil her türlü asimilasyona tabi tutan Rusya biti kanlandığında kendisine yeni güvenlik stratejileri geliştirebilir ve bu uğurda İsveç’i, Finlandiya’yı tehdit edebilir ve pikniğe gider gibi Ukrayna’yı işgal edebilir. Türk ülkesi olan Kırım’ı çıtır çıtır yutarken keyif çatabilir ya da... Hesap, kitap, güç, para, strateji, istihbarat raporları böyle gerektirmiştir çünkü.
Viyana kafelerinde lezzetli pastalarını tırtıklayanlar, Alpler’de sevdikleriyle kayak yapıp çılgınca eğlenenler, Alman bankalarında paralarına yaslananlar, İtalyan modacıların çevik tasarımlı kıyafetleri içinde viskilerini yudumlayanlar vaktiyle Suriye önlerinde yüzbinlerin yıkılışını da izlediler. On yıllardır Afganistan, Irak, Vietnam dâhil olmak üzere girdikleri her toprağa kötülükten öte bir şey taşımayan İngiliz ortağı ABD ise masumiyet postuyla dünyanın girdiği yeni ontolojik tünelde kendi hesaplarına dalmış durumda. Amerika’ya ne kadar mesafede ise Ukrayna, New York veya Alaska’da yaşayanlar da o kadar yakınlar yaşananlara. Beylerin faturalarını henüz ilgilendirmiyor olup bitenler. Anlı şanlı Amerikan gazeteleri de tahlil üstüne tahlil yayınlamakla meşgul. Meşhur zenci genelkurmay başkanı Colin Powell’ın elinde çevirdiği boru çubuklar kadar ilgilendirmiyor Ukrayna’da dökülen kanlar.
Onlara göre biz romantikler ilk elde yüzü kanla perdelenmiş kadınlara, gözleri sorularla büyümüş çocuklara, hastanelerde şaşırmışlara, yollara dökülmüş onbinlere, açsız ve susuzluğa, soğuğun düşmandan daha düşman kesildiği gecelere bakıyor da, konuşup duruyoruz. Ukraynalı bir annenin bir şişe süt kaygısı ile geçirdiği geceyi hayal ettiğimiz, bu dayanılmaz kaygıyı dillendirdiğimiz için romantik bulunuyoruz. Ölüm uçak sesleri, sirenler, tank izleri ile gelmez. Ölüm insandan ve insanlıktan umut kesildiği an çoktan gelip çatmıştır. Ölümün bir yokluk değil de âdeta bir yaşatma düşüncesine evrildiği yerde insanlık yerin dibine batmıştır. Bütün savaşlar başta politikacılar olmak üzere sivillerin becerisizliklerinin sonucudur ve militer değerlerin öne çıktığı her devirde, şiddet en yükseğe çekilen bayrağa dönüşür.
Askerî uzmanlar, ekonomistler, strateji uzmanları, bir savaş muhabirinin saldırı anında yaşadığı kalp çarpıntısını da hesaplayacak bir makine bulabilirler. Dünya ikliminin gittikçe ısındığı bir süreçte insan denilen varlığın daha da katılaşmasını da açıklayacaklardır mutlaka benzer gerekçelerle. Petrol ve doğalgaz kuyularının kuruyacağı, yeryüzünün onların nefreti ile kül olup kararacağı, havanın ve suyun utançla hayat vermez olacağı vakte kadar devam edecek belli ki bu hesaplamalar. Gün gelip de geride insan kemiklerinden başka bir yığın kalmayınca dünyada, belki bir bilek kemiğinden sızan romantik bir damla tuzun parlayışı görüp de tadına bakacaktır yine onlar...