Adalet Ağaoğlu ‘Sahiden…’
Şair ve yazarlara mal olmuş kelimeler, hitaplar vardır. Onlar, sanki bütün varlıklarını oraya toplarlar. İlhan Berk ‘harika!’ dediğinde baktığını değil bakışını da özetlerdi.
Fazıl Hüsnü Dağlarca için ‘aydınlık’ dil içinde ama onunla kanatlanan evren demekti. Ece Ayhan bir şekilde ‘farklı’ kelimesine dayardı sözünü. Dikkat edin her sanatçının böylesi ayrıksı tasarrufları hep vardır. Adalet Ağaoğlu da mutlaka ‘sahiden’ kelimesini kullanırdı. Hayır hayır, ona tasarruf ederdi. ‘Ömerciğim sahiden bu konuda haklısın, sahiden ben de böyle düşünmüştüm…’ Çünkü Adalet Ağaoğlu sahiden yazardı, yazar olarak yaşadı ve ömrünün sonuna kadar öyle kaldı. Şöhret sapmaları kadar yaşlılık sapıtmalarına düşmedi. Kendisinin amatör bir profesyoneliydi. Zekanın ateşlediği yetenek, çalışma aşkı ve yüksek merak duygusuyla birleşti, kaderin ona armağan ettiği rahat yaşam imkanını çarçur etmeden sonuna dek edebiyat için çalıştırdı.
Sahidenlik onun hayat akışı kadar yazarlık dönüşümlerinin düğümünü çözen kavramdır. Erkek egemen toplumda, edebiyatın erilliğini baskın karakteriyle dengelemiştir. Bu yönü, cesaretli araştırmacılara açılmış, içi sürprizli ‘müphemliklerle dolu bir odadır’. Ve, Batılı (Bosna) bir anne ile Doğulu, hafız (Nallıhan) bir babanın kız çocuğu olarak evin, odanın tam ortasına doğmuştu. Ermenilere ait (ama saklanan) büyükçe bir evde, nisbeten varlık içinde bir çocukluk yaşadı. Fatma İnayet’in eğitim (orta öğretim) çağı gelince baba, sahiden bilinçle evi merkeze Ankara’ya taşıdı. Bu taşıma aile için olduğu kadar onun sembolize ettiği sosyolojinin dinamiğidir de. Değişim dinamiği diyelim biz. Fakat, Ağaoğlu, keskin bir gözlemci olarak bunları hep içselleştirdi. Ömrünün son zamanlarında ‘Ömerciğim her şeyi yazdım ama annem ile babamı yazamadım. O sofrayı yazamadım. Doğu ile Batının oturduğu o sofra bizdik. Toplumdu. Bir gecede toplum cahil kaldı’ der, uzun uzun aileye eğilirdi. Bu onda bir geri dönüş efekti değil yazarlık ontolojisinin ‘sahih’ dertlerinden birisiydi.
Her yazar gibi o da şiirle başlamıştı ama asıl sıçramasını tiyatro, radyo oyunu yazarak yaptı. Söz, onun cevheriydi ve dolaylı kavrama, karakter yaratma, dram kurma ve bunların içine yerleştirdiği dert/ mesele ile bütünleniyordu. Bu sebepledir ki, romana, öyküye geçmesi kolay/ mümkün olmakla kalmadı asıl karakteri oldu. Hayır diyen, eleştiren, soran, sorgulayan, inatçı, azimli, kavgacı ama hep bıcır bıcır sevgi ve merhamet dolu Adalet (Sümer) Ağaoğlu, Halim Ağaoğlu gibi bir hayat efekti ile buluşunca ‘sahidenliğinin’ sarsılmaz şemsiyesine kavuştu. Halim Ağaoğlu, adeta, bir eş değil bir fedakarlık abidesi gibi, Adalet Ağaoğlu’nun yazmasına yardım etmek için dünyaya geldiğine inanıyordu.
Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi, Fikrimin İnce Gülü, Hayır, Ruh Üşümesi ve onlarca eser, bir bir, ayrı ayrı, birbiriyle bütünleşe bütünleşe bir ‘sahidenliğe’ çıkar ve sahiden bir yazar hayatı yaşamış Adalet Ağaoğlu’nu getirir bize. Türkiye’nin hemen her meselesine kulak kabartan, özgürlükçü, demokrat Ağaoğlu, gençleri, genç yazarları ayrıca önemser, onları takip eder. Dergilerden, kitap eklerinden kestiği yazıların çevresine notlar düşer. Dostluğu, dostlarla buluşmayı, onlarla sırdaşlığı önemser. Ankara ve İstanbul’daki evinin ‘sofra odağı’ olması da sahidenliğin hayat şakımasıdır.
Bir tarafı daha mutlak var Adalet Ağaoğlu’nun. O da yazdığı günlükler. Günlük bizim kültürümüzün en çetin meselelerinden birisidir. Hemen her yerde ve konuda otosansürün doğal bir tutuma dönüştüğü bir toplumda, Damla Damla Günler başlığıyla dört cilt günlük yazabilmek, yetmedi bu konuda çığır açabilmek az iş sayılmaz. Bu yönüyle özellikle ve sahiden ayrı bir kişiliktir Adalet Ağaoğlu. Sırf bu günlüklerin bir yazara ait içerikleri bakımından değil, yazar olmanın eşikleri kadar yaşadığı toplumla kurduğu iletişim yöntemlerini dilin yüksek verimiyle sunmasıyla da değerlidir.
Bir büyük yazarın okuru olarak ondan çok şey öğrenirsiniz. Ama o sizi dostluğuna dahil etmiş ve her görüşmenizde yaş farkını ortadan kaldırarak eşitinizmiş gibi davranmışsa, size kendi ‘sahidenliğini’ hayat için emanet bırakmış demektir. Bize de, bunca çamur, toz, kirlenmişlik ve ucuzluk içinde ‘hayır’ diyerek yaşamak düşer. Nurlar içinde yat, Adalet Ağaoğlu.
Not: Adalet Ağaoğlu’nun ölüm acısı içimde iken başka bir ölüm haberi yüreğime saplandı. Malatya’da yaşayan, eğitimci, aziz dostum, güzel insan, M. Yücel Abik vefat etti. Kendisini hayranlıkla anıyor ve Allah’tan rahmet diliyorum.