Siyasetsizlik
Ne kadar yoğun bir mesai var gibi görünse de ne kadar yüksek sesle siyaset konuşuluyor olsa da Türkiye’nin temel problemi siyasetsizliktir. Siyasetsizlik, ülke meselelerinin siyaset yoluyla çözülememesi ve ilaveten siyasi dil nedeniyle o meselelerin derinleşmesidir. İktidar, en büyük ve kudretli, hatta sınırsız güç sahibi bir siyasi unsur olarak artık çözüm gücü değildir. Aksine, bir şekilde taraf olduğu meseleleri daha da derinleştirici rolden kurtulamamaktadır.
Esasen zıt iki kutbun ittifak ve koalisyonundan “temel problemlerin” hallini beklemek zaten gerçekçi olmazdı. AK Parti ve MHP ittifakı kuruluş maksadı istikametinde; yani, iktidar olmaya yetecek sayıyı bulmak ve korumak ekseninde yürümek zorundadır. Yürüyüş esnasında el atacağı işler de bu maksadı güçlendirecek türden olmalıdır. Aksi takdirde yürüyüş akamete uğrayacaktır. Bunu tecrübeyle biliyorlar. Böyle olunca da ne eğitim, ne kültür, ne adalet, ne ekonomi ne de Kürt meselesi ve hatta temel hak ve özgürlüklerin önünü açabilmek mümkündür. Hangisine el atılsa iktidarı kendi içinde krize sokacak gerilim kaçınılmazdır.
Tablonun tamamı siyasetsizlikten ibarettir.
Siyasetçi var, siyasi dil sınır tanımıyor, siyasi kamplaşma ileri seviyede, siyasi ayak oyunları aleni, siyaset mühendislikleri parmak ısırtacak teknolojiye ulaştı ama sadra şifa siyaset yok. Sataşmalar her geçen gün bir kat daha ağırlaşıyor ama içinde gerçek siyasetten eser yok.
Türkiye’nin büyük ve cesur bir siyasi vizyona ihtiyacı elbette var ama iktidar için bunu yapmanın riskleri var. Vizyon demek demokrasi, hukuk, liyakat, şeffaflık, tolerans ve soğukkanlılık gerektirir. Ne var ki bunlardan bir tanesi bile iktidarı alıştığı iş yapma tarzından uzaklaştıracağı için ve gücünden feragat gerektireceği için tercih edilemez.
Zira, aslolan kudret sahibi olmaktır. Nitekim, meseleler büyüdükçe, gerilim ve hoşnutsuzluk arttıkça Cumhurbaşkanı’nın ve ortaklarının ve de sözcülerinin daha gergin olmaları bu inancın sonucudur. Sorunlarla baş edemeyince ve onların üstesinden gelmek için tarz değiştirmek mümkün olmayınca iktidar gücüne daha çok bağlanmak kaçınılmazdır. Mesela… Zaten, elde sınır tanımayan kararname yetkisi varken, üzerine bir de OHAL’in 3 yıl daha uzatılması gibi. Ekonomiyi olumsuz yönden etkileyen kararların sayısının artması gibi. Her yeni atamada daha sadık ve itaatkar isimlerin tercih edilmesi gibi.
Siyaset üretememek ve vizyon koyamamak aynı zamanda ittifak ortağı ile ilişkilerde de problem çıkarabilir. Fark yaratmak için alışılmış ve ezberlenen ortak söylemi değiştirmek gerekecektir. Yerine, demokrasi temelli bir söylem ikame etmek ise eski alışkanlık karşısında işe yaramayacaktır. Bekasız bir dil kullanmak, dış güçler olmadan herhangi bir konuyu izah edebilmek, muhalefetin gayrı milli olduğu bahsinden çıkmak sanılandan zordur. Öyleyse pür siyasi bir dille siyasetsizliğe devam…
Öte yandan, bütün verileri dibe vurmakta olan bir ülkede siyasetsizlik halinden muhalefete de pay düşüyor. İktidardın oyun planının bir parçası olmamak akıllıca ama aynı zamanda sürekli erken seçim talep ederken iktidarın takvimine mahkum olmak problemlidir. Seçim sonrası Türkiye’ye dair çok sayıda mesaj olsa da herhangi biri öne çıkamıyor. Mesajların sorumlusu, taşıyıcısı, yani lideri belli olmadığı için çarpan etkisi düşüyor. Bu da Türkiye’yi sorunların altında ezilen bir iktidar, o sorunlara karşı çözümü belli belirsiz bir muhalefet eksenine sıkıştırıyor. Cumhur ittifakı her zaman faaliyet halinde ama millet ittifakı kontak çevirmek için ne zaman başlayacağı bilinmeyen seçim takvimini bekliyor.