Parlamenter sistem meselesi ‘açılmamak üzere kapandı’ mı?
Seçimin sadece seçimden ibaret olmadığını; neticenin, seçimi kazanan taraf için geride kalan beş yıllık döneme dair eleştirilen, itiraz edilen, kampanyalara konu olan ne varsa hepsinin ibrası için bir referans anlamı taşıdığını gözden kaçırmayalım. Sağlıklı işleyen bir demokraside seçim, yönetme yetkisinin tayinidir ve ortadaki yanlışları seçim sonuçları nedeniyle yanlış olmaktan çıkarmaz ama tecrübeyle sabit ki iktidar için her seçime yüklenen anlam bunun ötesine geçmişti, yine geçecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan için seçim sadece yönetme yetkisinin tekraren alınması değil, geride kalan bir dizi vakanın en doğrusunun bizatihi kendisi tarafından yapıldığının ispatıdır. Bu yaklaşım, “Yaptıklarım yanlış olsa millet onay vermezdi” gibi bir mantığa dayanır.
Kazanan kuralı koyuyor…
Mesela, döviz kurunu tutabilmek adına Merkez Bankası’nın 128 milyar dolar rezervini harcamakla başlayan ve zaman içinde miktarı iki katına çıkan işlem böyle sayılır. Yanlış mı değil mi, buna millet sandıkta karar vermiştir. Ya da deprem politikalarına… Veya dış politikada tavır değişikliklerine vs... Erdoğan’ın milli irade yorumu pratikte, sadece cumhurbaşkanı veya bir partiyi seçmekle kalmayan, geçmiş döneme dair bütün işlemlerin aynı anda oylama mantığına dayanır. Bazı çelişkiler olabilir ama fark etmez… Sözgelimi, sandıkta onaylanmasına rağmen, meşhur heterodoks politikanın seçim sabahı aniden ortodoksa dönmesi gibi. Elbette yönetme hakkı ve yetkisinin tabiatı gereği bu tercih değişikliği de yine Cumhurbaşkanı’na aittir.
Bilindiği gibi Erdoğan, parlamenter sisteme dönüş fikrini de böyle değerlendirdi. “Bu tartışma açılmamak üzere kapanmıştır” diyerek başkanlık sisteminin kalıcılığını da ilan etti. Haksız sayılmaz. Muhalefetin belki de en kesin ve net vaadi -güçlendirilmiş- parlamenter sisteme dönüştü. Türkiye’nin kötü yönetiminin temelinde sınırsız yetkilere haiz başkanlık sistemi olduğu tezinden hareketle eski arızaları giderilmiş yeni bir model önermişlerdi. Seçmen, muhalefetin diğer tezleri ve vaatleri gibi bunu da onaylamadı. Veya muhalefetin ve muhalefet adayı Kılıçdaroğlu’nun ülkeyi yönetme kapasitesine ikna olmayarak, sistem tartışmasını hiç gündemine almadı.
Peki, Erdoğan kazandığı için sistem tartışması gerçekten açılmamak üzere kapanmış mı oldu? Buna evet demek hâlâ mümkün değil. Ancak, mevcut muhalefet kombinasyonuyla sistemi değiştirmek artık seçenek dışıdır. Çok iyi hazırlanmış bile olsa Millet İttifakı’nın sistem paketi yanlış zamanda, yanlış ekonomik ve sosyal şartlarda işe yaramamıştır. Sistemi değiştirmek için önce seçimi kazanmak gerektiği için bundan sonra formu değişse de değişmese de muhalefetin başkanlık sistemini kaldırıp parlamenter sisteme dönüş vaadi üzerinden politika izlemesi imkansız olacaktır. Çünkü, 14/28 Mayıs’ta görüldü ki seçmen önce ve önemle ülkeyi yönetecek lider ve kadro aramaktadır. Sistemi değiştirmek de ancak güven duyulacak bir lider/kadro ile mümkündür.
Bununla birlikte Erdoğan’ın elinde sistem tartışmalarını ‘gerçekten’ geride bırakacak imkan ve bu imkanı kullanacak beş yıllık uzun bir süre vardır. Geçmiş döneme dair eleştirileri sandıkta kapanmış bir konu olarak görmeyip, bugün ekonomide yaptığı gibi bütün problemli alanlarda tutum ve politika değişikliğine giderse; yani demokrasi ve rasyonalite dozunu artırırsa başkanlık sisteminin prestiji ve kalıcılığı adına büyük bir adım atmış olur. Zaten bazı eksikleri olduğunu kabul ettiği sistemi icraatlarıyla ve yeni bir yetki kullanımı üslubuyla kalıcılaştırabilir. Devamında, gereken düzenlemeler de yolun bir yerinde yapılabilir.
Garip ama gerçek, bundan sonra başkanlık sistemini tartışırsa sadece Erdoğan isterse bu tür değişiklikler bağlamında tartışır. O tartışmak istemese de kimse uzun bir süre bu bahsi açamaz!
Tabii ki, seçim zaferi Erdoğan’ı böyle bir yaklaşıma doğru motive etmiyor. Bilakis “güçlü lider konsepti”yle yeniden kazandığı için buna ihtiyaç duymayabilir. Ama başkanlık modelinin siyasi mirası olarak korunaklı hale gelmesi için hem yönetim tarzında yeni bir hava oluşturmanın hem de bazı kritik noktalarda anayasal değişikliklerin zaruri olduğu açıktır. Ancak bunlar gerçekleştiğinde sistem tartışması açılmamak üzere kapanır.