Komplo yoksa gerçeğin tadı yok!
Sayısız mantık hatamızın içinde, dünyaya ve Türkiye’ye bakışta, olaylara ve bilhassa sansasyonel olaylara yaklaşımda komplolara düşen pay en başta gelir. Her toplumda bir parça görülen bu rahatsızlık bizim gibi ülkelerde yaygın hastalık halindedir. Bizim gibi; yani bir şekilde başaramamış, geri kalmış veya arzuladığı ilerlemeyi sağlayamamış, bunun suçunu da gelişmiş devletlere yıkmayı tercih etmiş ülkelerde... Birbirinden habersiz, uzak ve bambaşka dinlere, etnik çeşitliliğe ve kültüre sahip Ortadoğu, Asya, Latin Amerika toplumlarında ortak kültür budur. Bu ülkelerin iktidarları her türlü başarısızları için komplo yöntemini cömertçe kullanır, hakları da bunu sorgusuz sualsiz benimser.
Dünyada olup biten her şeyi belirleme gücüne sahip, karanlık ve derin merkezlerin varlığına inanırlar. Sınırsız ve tartışmasız kudret atfettikleri bu güçleri kendi geri kalmışlıklarının, başarısızlıklarının, eğitimsizliklerinin, teknoloji fukarası ve hukuk yoksunu olmalarının sebebi olarak görürler. Sınırlı başarılar onlara rağmen elde edilmiştir, başarısızlıklar ise kesinlikle onların yüzündendir. Adres de bellidir; ABD ve Avrupa.
***
İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin beraberindeki heyetle bir helikopter kazasında ölmesini de aynı mantıkla ve komplo zihniyle açıklayanların başta Türkiye olmak üzere bu coğrafyalardan çıkması tesadüf değildir. Hiçbir bilgi olmadan, en baştan ve ezberden olayı bir suikast olarak ilan edenler bizden çıktı. Televizyonlara çıkan akademisyenler, emekli askerler daha ölen kalan belli değilken, enkaza ulaşılmamışken hem ölümü ilan ettiler, hem Reisi’yi kimin öldürmüş olabileceğini ve hem de bunun siyasi sonuçlarını anlatıp meseleyi hallettiler. Güya çok önemli bir ölçüymüş gibi “Bir olay varsa, kime yaradığına bakacaksın” deyip ne kadar safsata varsa sıraladılar. Bugün artık, helikopterin Şah döneminden kalma eski bir model olduğu ve İran’ın ambargo nedeniyle bütün teknik cihazlarda olduğu gibi hava araçlarında da yetersiz olduğu anlaşıldı. Kaza kırım raporu henüz çıkmadı ama kazaya bu yetersizliğin sebep olduğu iddiası öne çıktı. En azından herhangi bir suikaste dair tek bir bilgi çıkmadı. Ama ne gam; bir şey olmamışsa da mutlaka bir şey olmuştur.
Zaten ortada bir komplo yoksa hiçbir şeyin de tadı yoktur. Bu kafaya göre, kazayla ölen de boşuna ölmüştür!
Televizyon ekranlarını dolduran ve elde çubukla akla hayale gelmeyen komploları bilgiymiş gibi anlatan “uzmanlar”ın aynı zamanda üniversitelerde gençleri yetiştiren öğretim görevlileri olduğunu akıldan çıkarmayalım. Olayların görünen kısmından tatmin olmayan, illa da bir “kod” ya da “şifre” çözmeye meyilli toplum için ne kadar sağlıklı bir akademik düzen!
***
Dünyanın bir rekabet alanı olduğunu unutan, bütün ülkelerin güçleri yettiğince çıkarları için mücadele verdiği gerçeğini ıskalayan bir bakış açısı bizim gibi toplumları zehirliyor, zayıflatıyor ve tembelleştiriyor. Oysa hiçbir “karanlık odak”, ABD ve Batı dahil hiçbir güçlü devlet bir başkasının demokrasisini, hukukunu, eğitimini, insan haklarını sabote edemez. Hukuku, demokrasisi, eğitimi güçlü olan hiçbir ülke de kimsenin oyununa gelmez. Geri kalmışlığı, gelişememeyi, güçlü bir ekonomiye, mutebere bir diplomasiye sahip olamamayı kendi kapasitesi eksikliğinde aramayan ülkeler de suçu başkalarına atarak onyılları, yüzyılları boşa geçirirler.
Her olayda bir komplo ararlar çünkü bütün problemlerinin temelinde öyle bir komplonun varlığına iman etmişlerdir. Reisi’nin helikopteri düşürülmüş olmalı çünkü o helikopteri düşüren güçler zaten yıllardır kendi ülkesini de geri bırakmak için elinden geleni yapmaktadırlar. Bu hikâyenin devam edebilmesi için ortada mutlaka bir suikast olmalıdır! Nasılsa hep bir dinleyeni, alıcısı ve meraklısı var.