UAD kararı sonrasında UCM kararı…
Güney Afrika’nın 29 Aralık 2023’de Soykırım Sözleşmesi’nin dokuzuncu maddesine istinaden yaptığı başvurusunun ardından Uluslararası Adalet Divanı (UAD) 26 Ocak 2024’de aldığı ara kararıyla İsrail’i sözleşmenin ikinci maddesindeki suçların işlenmesini önlemek için tedbirler almaya, bu tür suçların işlenmesi çağrısında bulunanları yargılamaya, Gazze’deki Filistinlilerin hayatlarını sürdürmeleri için gerekli koşulları sağlamaya, insani yardımların akışını engellememeye çağırmış ve kendisinden rapor beklediğini açıklamıştı.
Ama İsrail hepimizin bildiği gibi bu koşulları yerine getirmemiş ve sürdüğü savaşı hem coğrafi anlamda genişletmiş hem de işlediği savaş ve insanlığa karşı suçların nicelik ve niteliğini arttırmıştı. Üstelik de yaptıklarını sanki 1948 Soykırım Sözleşmesi hiç yokmuş, 1949 Cenevre Sözleşmeleri asla imzalanmamış, “Jus in bello” ilkesi devletler hukuku içtihadı haline gelmemişçesine icraatlarını Hamas ve müttefiklerinin 7 Ekim saldırısına karşı meşru müdafaa anlayışı üstüne oturmuş, eleştirenleri de antisemitik olmakla suçlamıştı.
Öte yandan bir başka hukuki süreç de Roma Statüsü çerçevesinde 2002 yılında savaş suçu ve insanlığa karşı suç işleyenleri yargılamak amacıyla kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) yine aralarında Güney Afrika’nın da bulunduğu bir grup devletin 17 Kasım 2023’de yaptığı başvuruyla tetiklenmiş, mahkemenin savcısı tehditlere rağmen 20 Mayıs 2024’de bazı Hamas yetkilileri ve İsrail Başbakanı ile Savunma Bakanı için mahkemeden tevkif tezkeresi çıkartmasını talep etmişti.
Bu tezkere İsrail’in itirazlarının UCM tarafından reddedilmesinin ardından nihayet geçtiğimiz perşembe günü çıkartıldı, savcının tutuklanmasını istediği üç Hamas yetkilisinin ikisinin öldüğü kesin, birinin ise teyide muhtaç olması nedeniyle pratikte sadece Netanyahu ve eski bakan Gallant’ın tutuklanmasına yönelik oldu. Dokuz paragrafta özetlenen gerekçeler arasında olmayan yok gibi. Ancak hukuk ve delil açısından en sağlamı belli ki Netanyahu ve Gallant’ın insanı yardımları kesmekle ve müsaade ettiklerini de siyasi koşullara bağlamakla işlemiş olduğu suçlar.
Eğer Netanyahu ya da Gallant Roma Statüsüne taraf olan 125 ülkeden birine giderse yakalanıp UCM’de yargılanmaları mümkün. Fakat sadece mümkün. Her şeyden önce gitmekten kaçınacakları, ikincisi de imzacılardan bazılarının sorumluluklarını yerine getirmeyeceği için. Şimdiden Macaristan Başbakanı Orban Netanyahu’ya davet mektubu yazdı. Alman Hükümet Sözcüsü Heberstreit tarihi sorumluluklarından bahsedip tevkif tezkeresine uyup uymayacağı konusundaki şüpheleri arttırdı. Çekya ve Avusturya’nın da kıvırtmaya çalıştıkları anlaşılıyor.
Açıklamayı hemen lanetleyen Biden ve iki aya kadar görevi devredeceği Trump Yönetimi de zaten kararın tanınmaması için ellerinden geleni yapacak, benzeri bir karardan mustarip Rusya ve malum nedenlerle Çin UCM’nin meşruiyetini hedef alacak tartışmalarda taraf tutmamayı tercih edecektir. Karara saygı duyduğunu açıklayan İngiltere ve Fransa gibi devletlerse uygulamaya koymalarını gerektirebilecek koşulların oluşmamasını sağlamak amacıyla diplomasilerinin ve istihbaratlarının tüm imkanlarını kullanacaklardır.
Başka bir deyişle tutuklama kararı muhtemelen teorik bir olasılık olarak kalacak, belki biraz olsun Gazze halkının üstündeki baskıların hafifletilmesine vesile olacaktır. UCM’nin yargı yetkisini genelde tanımayan, hukuk sabıkası yüksek Müslüman dünya da ellerine geçirdikleri bu kozu korkarım yeterince araçsallaştıramayacak, siyasi bir argüman olarak gerektiğince kullanamayacak, hatta bir ateşkes sonrasında Netanyahu hala görevdeyse onunla müzakere etmekten, İbrahim Anlaşmaları temelinde yakınlaşmayı yeniden başlatmaktan çekinmeyecektir.
Yine de UCM’nin bu kararının tıpkı bir önceki UAD kararı gibi tarihi nitelikte olduğunu kabul etmemiz şart. Çünkü, daha önce Afrika’ya yoğunlaşan, sonra da Putin ve yakın çevresinde bir kaç kişiye tutuklama emri çıkartan mahkemenin Netanyahu ve Gallant kararı uygulanma imkanı olmasa da hukukun bir yerlerde, bir şekilde var olduğunu dünyanın ezilen, hakları gasp edilen, ölüme ve açlığa terk edilen, savaş ve insanlığa karşı işlenen suçlardan mağdur olanlar için bir umut ışığı mahiyetinde.
Fakat gerçekçi olursak UCM kararı -yanılmayı çok istememe rağmen- ne Filistin sorununun çözümüne ne de dünyadaki diğer hukuksuzlukların giderilmesine çok fazla katkıda bulunacaktır. Netanyahu Orban’ın davetine icabet etmez ya da benzeri bir olay yaşanmaza yakında bir kaç uzmanın hatırladığı, akademik camianın önemsediği ve referans verdiği bir emsal olarak kalacak, diğer büyük savaşların, olayların, gerilimlerin arasında en hukuk sever ülkelerin dahi toplumsal hafızalarından ne yazık ki silinecektir…