İktidarın çıkardığı krizler karşısındaki çaresizliği
Temel ve büyük problemler karşısındaki çaresizlik şöyle dursun; iktidarın siyasi sonuç üreten krizleri yönetme kabiliyetindeki eksik de giderek belirginleşiyor. Kötü kriz yönetiminin bilinen en trajik örneği İstanbul belediye başkanlığı seçim sonucunu kabul edemeyip tekrarlatmak olmuştu. Erdoğan ve ekibi o süreçte yargı, medya, iş dünyası, bürokrasi dahil bütün güçlerle yüklenmiş ama bilindiği sonuç siyasi felaket olmuştu.
İşler yolunda giderken, toplum sonsuz kredi açmışken, siyasi ve moral meşruiyet rüzgarları iktidardan yana eserken AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayranlık uyandıran siyasi dehası kriz zamanlarında alarm veriyor. Gerçek sorunlar karşısında; yani yönetilmesi ve toplumun ikna edilmesi gereken konularda o hayranlık uyandıran siyasi akıl görünmüyor. Tablo giderek de iktidar aleyhine hata biriktiriyor.
Hatırlayalım… Yakın dönemin ikinci büyük kriz yönetim felaketi eski Hazine ve Maliye Bakanı’nın, Cumhurbaşkanı’nı tam anlamıyla çaresiz bırakan belli belirsiz istifasıydı. İstifanın nihayetlenmesi günler sürdü ama iktidar üzerindeki etkisi hala sürüyor.
Merkez Bankası başkanlarının birini gidip diğerinin gelmesi, düşük faiz sloganı yükseldikçe faizin artması, iktidarın ürettiği ve yönetemediği krizlerin en uzun ömürlüsüdür.
Sağlık ve hastane altyapısına büyük paralar harcayan Türkiye, salgın döneminde hasta tedavisinde başarılıyken bu olumlu tablonun siyasi kararlarla bozulması kötü yönetim örneğidir. Açma-kapanmalarda bir türlü doğru karar verilememesi; esnaf kepenk kapatırken iktidar partisinin dolu dolu kongreler yapması, market genelgeleri kötü kriz yönetimleridir. Salgında eğitimin tümden ihmal edilmesi, dar gelirli kesimlerin apaçık ihmal edilmesi de öyledir. Sorunun büyüklüğünü görmüyor olamazlar ama buna rağmen önlem alamamak çaresizliktir. Erdoğan ve kadroları bunu yaşıyor. Yapay, göstermelik ve sloganla yürüyen gündemler değil, gerçek ve yakıcı sorunlar karşısında çaresizlik...
Bütün açma kapama politikasının turizme göre ayarlanmasından sonra, bu krizi yönetmek adına ülkeyi yalvarıp yakarır duruma düşürmek de başka çaresizliktir. Ülke aşılama konusunda sorun yaşarken -üstelik- Dışişleri Bakanı’nın “Turisti gören herkesi aşılayacağız” demesi, “gerçek bir sorun” karşısında yetersiz politik kapasitenin fotoğrafıdır.
Ekrem İmamoğlu’na türbede elleri arkada yürüdü diye diye soruşturma açmak ve ceza aldırmayı umarak mümkünse siyasi yasaklı hale getirmeyi planlamak iktidarın ürettiği bir krizdir. İşler tersine dönünce İçişleri Bakanı’nın “Kendisi suçlu ama soruşturma açtırmayacağım” diyerek durumu kurtarmaya çalışması krizi kötü yönetmektir. Tıpkı, belediye yoksullara ulaşamasın diye ekmek büfelerine karşı savunma hattı oluşturmak gibi...
Kanunu zorlayarak veya yok sayarak muhalefet belediyelerini baskılamak kriz, sokaklara düşüp ekmek büfelerini kapatmaya çalışmak, yardım hesaplarına el koymak kötü kriz yönetimidir.
128 milyar Dolar rezervi buharlaştırmak krizlerin krizidir. Skandal ortaya çıktığında başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar kanadından yapılan açıklamalar kötü birer kriz yönetimi belgeleridir.
Çek yasası da iktidarın kendi kendine ürettiği bir krizdir. Bunu telafi etmek için önce açıklama yapmak, sonra kanunu çiğneyerek genelge yoluyla sorunu çözmeye çalışmak kötü kriz yönetimidir.
Daha önce olmayan veya çok az olan veyahut olsa da usulünce üstesinden gelinen krizler şimdi iktidara ayak bağı oluyor. Günlerce, haftalarca içinden çıkılamaz krizlere dönüşüyor. Başka bir kriz çıktığı için unutulanlar dışında son dönemde üstesinden gelebildikleri kriz bulunmuyor.
Bir vakitler iktidarın garantili, tartışılmaz ve takdir gören siyasi üstünlüğü, gerçek krizler karşısında artık çok kolay sınav kaybediyor.