Göçmenler konusunda iktidarın fikri ne?
Afganistanlı göçmenlerin düzensiz girişlerinin kamuoyunda yarattığı reaksiyon bütün göçmenlerin yeniden hatırlanmasına ve tepkinin aktif hale gelmesine yol açtı. Şimdi bir yandan Afganlı gençlerin nasıl, neden geldiğini; hatta bir plan dahilinde mi gelmekte olduklarını anlamaya çalışırken bir yandan da göçmenlerin tamamını tartışıyoruz. Pek tartışma da sayılmaz aslında, tepki ve dışlamakta yarışıyoruz. Konuşmak gerekli ama özellikle televizyonlarda bazı isimlerin sözleri kışkırtıcı, önyargılı, yer yer ırkçı ve fayda üretmekten çok sorunu karmaşıklaştırıyor. Toplumdaki endişeyi körükleyen dil başını aldı gidiyor ve büyük ölçüde yanlış veya çarpıtılmış bilgiler yayılıyor.
“Devlet” ise benzeri görülmemiş bir sessizlikle olup biteni seyrediyor. Ne bir bilgi paylaşımı ne de duruma dair bir yaklaşım cümlesi duyuluyor. İktidar; yani göçmenlere kapıları açan ve açmaya da devam etmek olan otorite kafasındakini paylaşmadığı için toplumdaki endişe doğal olarak büyüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün, “Türkiye olarak İran üzerinden gerçekleşen Afgan göçmen dalgasıyla karşı karşıyayız” dedi. Yani Cumhurbaşkanı hepimizin bildiği şeyi, içimizden biri gibi yeniden dile getirdi. Evet öyle. Göç dalgası olduğu muhakkak ama kendisi bu konuda ne yapmayı düşünüyor?
Soruya cevap sayılır mı bilinmez ama yapacağı şeye dair birkaç gün önce (7 Ağustos) şunları söylemişti: “Zayıf ülke olmadığımız için 4 milyon göçmen korumamız altında. Türkiye alırken mevcut imkanlarıyla alıyor, finansmanı iyi yönettiği için bunu başarıyor. Bundan sonra da yine finansı iyi yöneterek bu tür adımları atacağız.”
İki açıklamadan anladığımız nedir? Finansal kaynak bulunduğu için göçmen almaya devam edeceğiz. Ama aynı zamanda göç dalgasında da endişeliyiz!
Göçmen meselesinin birçok yönü vardır, finansman bunlardan sadece bir tanesidir ve en önemlisi değildir. Meselenin en kritik noktası Türkiye’ye gelmek zorunda kalan başta Suriyeli olmak üzere bütün göçmenlerin buradaki hayatlarını ve toplumla ilişkilerini planlayıp yönetmektir. Biz ise, bırakın böyle kapsamlı plan yapmayı, göçmenlerin kayıtlı oldukları şehirlerden çıkıp istedikleri yere giderek hayat kurmalarını bile sadece izliyoruz. Çünkü, bulunmaları gereken şehirlerde onlara bir iş, eğitim, sosyal hayat imkanı verilmediği için oradan ayrılıp kendi yollarını çizmek istemelerine de seyirci kalıyoruz. Büyük şehirlerdeki orantısız yığılmanın böyle oluşuyor.
Göçmen olmak, bir başka ülkede yaşamaya mecbur kalmak insanın başına gelebilecek en büyük felaketlerden birisidir. Dünyanın her yerinde çok zordur. Bunu anlamaya çalışalım. Suriyeliler, ülkelerinden hayatta kalabilmek için ayrılmak zorunda kaldılar. Kendilerini, ailelerini, çocuklarını ölümden kurtarmak için Türkiye dahil, birçok ülkeye göç etmek zorunda kaldılar. Onlara kucak açan ülkeler büyük bir insanlık sınavı verdiler. Mesela, Türkiye, Ürdün, Lübnan gibi ülkeler. Suriye halkıyla dini, kültürel coğrafi hiçbir yakınlığı olmayan Almanya bile bir milyona yakın göçmen kabul etmiş bulunuyor.
Evet, şartlar oluştuğunda geri gitmeleri de gerekiyor ve Türkiye’nin ekonomik şartları sokaktaki “mülteci/göçmen/sığınmacı”ların daha fazla göze batmasına neden oluyor. Ama unutmayalım Suriye’den onları kaçırtan Esad rejimi hala işbaşındadır. Bu insanlar için tehlike geçmemiştir; hiçbir önlem almadan, bir proje ve uluslararası planlama yapılmadan onları ölüme göndermek insani ve hukuki bir davranış değildir. Mümkün de değildir.
Meseleyi tartışırken, soğukkanlılığımızı kaybetmeden ve Türkiye’ye sığınan insanlara karşı bugüne kadar gösterdiğimiz insani tutumu önemsizleştirmeden bir yol bulmaya odaklanmalıyız. En başta da hükümet… Kafasında ne olduğunu paylaşmalı; kafasında bir fikir yoksa da bir an önce bulmaya çalışmalıdır. Hükümetin sessizliği sorunu derinleştiriyor, tartışmaları ve çözüm arayışlarını amacından saptırıyor. Göçmenleri de ağır ithamlar karşısında savunmasız bırakıyor.
Tekrar edelim. Zaten büyük bir göçmen problemi yaşarken bir de o insanların merkezinde bulunduğu toplumsal gerilime yol açılmasına seyirci kalmak, göz göre gelen büyük bir yanlış olur.