Gerçekçi olmakla olmamak arasındaki maliyet farkı

Siyaset söz konusu olduğu zaman gerçeklere bağlı olmakla olmamak arasındaki fark, ülkenin kaderine tesir eder; çoğu kez de gelecek nesilleri etkiler. Olup bitenlerin farkında değilseniz veya önemsemiyorsanız, verilmesi gereken bir karar veya tersi milyonlarca insanı, gelirden, refahtan ve huzurdan eder. Aynı zamanda dünyayla rekabet ve zamanın sunduğu fırsatları değerlendirmekten mahrum kalmak ise gelecek nesillere kaybettirir. Bugün yapılması gerekenler vardır ve doğru zamanı kaybettiğinizde yüksek bedel ödeyerek bile bunu telafi edemezsiniz. Dolayısıyla, bir ülke ve bir lider için doğru kararı doğru zamanda vermek kadar değerli hazine olamaz.

Türkiye, gerçekle yüzleşmek eksikliği nedeniyle kayıplar yaşayan bir ülke olduğu kadar zamanında ve doğru kararlar almanın faydasını da tatmış bir ülkedir. Mesela, rahmetli Turgut Özal zamanında tekstil, otomotiv ve turizm -hatta bir miktar savunma sanayii- hamlelerini yapmamış olsaydı bugün bildiğimiz anlamda bir ekonomiden söz edemiyor olacaktır. Özal bu sektörleri ilk keşfeden kişi değildi ama yatırım öncelikleri, yatırım teşvikleri ve sermayeye fırsat alanı yaratma kararları sayesinde bugün sahip olduğumuz ihracat, döviz geliri ve istihdam rakamları mümkün olabildi. Ülke gerçeklerini ve avantajlı yönleri görüp, bu alanlarda doğru politika izlemek Türkiye’ye yıllardır katkı sağlayan bir refah ve dinamizm sağladı. Böyle olduğu için de o döneme atfedilen çağ atlama sloganı yadırganmadı ve yaptıkları bugün daha iyi anlaşılıyor. Bu sektörlerde geç kalınmış olsaydı ne şimdiki ihracat potansiyeli sağlanabilir, ne cari açık mücadelesinde görece avantaj olabilir ve ne de vakit geçtikten sonra yola koyulmaya kalksak şimdiki hacmi yakalayabilirdik.

Aynı hamleler Erdoğan iktidarlarının ilk yarısında da hayata geçirildi. Belki temel ve üretici sektörlerde gereken yapılamadı ama Türkiye, yatırımlar için cazip bir saha haline getirildi. Ekonomi büyüdü, refah arttı ve bütün bunların zemininde demokratik ortam genişledi. Bugün yapılanların neredeyse tam zıddı olan doğru hamleler sayesinde Türkiye küresel pazarlarda fırsat kovalayan ve yakalayan bir ülke olmayı başardı. Kişi başı milli gelirin 12 bin 500 Dolar’a yükselmesi ilk dönemin akılcı politikalarının eseriydi. Öyle devam edilecek olsaydı bugün 20 bin Dolar’ları bile zorlayabilecek olması ve devam edilmediği için olamaması da yine o politikalardan uzaklaşmanın kaçınılmaz sonucudur. Olanla olamayan arasındaki fark büyük bir kayıptır ve o rakamlar bir gün yeniden yakalansa bile marjinal maliyeti asla telafi edilemeyecektir.

Çünkü, siyaset artık gerçekle yüzleşmek gibi mutlaka sahip olması gereken kaabiliyeti kaybetmiştir. Sadece yatırım veya yatırımsızlık tercihlerinde değil, dünyanın ve Türkiye’nin gittiği istikameti kavramakta da problemler vardır. Onca eleştiri, analiz ve hatta “İstanbul’a ihanet ettik” kabilinden özeleştirilere rağmen hala inşaat ısrarı bunun tezahürüdür. Kanal İstanbul gibi ekonomik ve ekolojik fizibilitesi baştan tümden ihmal edilen, sadece inşaat ve dolayısıyla rant makinesini çalışır halde tutmak için ısrar edilen proje gerçeklerden kopuşun alametidir. Projenin önce 75 milyar Dolar maliyetle takdim edilmesi, ardından telaşla 15 milyar Dolar’a revize edilmesi bile kanalın yanlış proje oluşunun yanında, ülkenin ekonomik kaderine dair kararların sıhhati açısından endişe vericidir. Miktarı ne olursa olsun yoksulluk, hayat pahalılığı ve işsizlik nedeniyle zor günler geçiren bir ülkede böyle bir yatırıma karar verilmesi bir yana, oraya harcanacak paranın -geçiş garantisi şimdiden ilan edildi- inşaat yerine katma değer üreten ve Türkiye’yi küresel ligde hiç olmazsa birkaç sektörde rekabetçi hale getirebilecek alanlara neden harcanmadığı sorusu cevapsızdır. Akılda kalan tek cevap ise, “Çatlasanız da patlasanız da…” nidasıyla başlamaktadır.

Meselemiz sadece kanal tercihinin irrasyonel olması değildir. Sıradan bir politik açıklamayla yahut piyasada esen cılız bir rüzgarla bile döviz kurunun kolaylıkla yükseldiği ve her 10 kuruşluk kur artışında 450 milyar dolar olan kamu/özel dış borcuna 45 milyar TL ilave yük bindiği ortamda ekonomide gerçekçi olmakla olmamak arasındaki farkı varın hesap edin. Dolar kurunun, sadece gerçeklerden uzaklaşmak yüzünden 4 liradan buralara geldiğini de ıskalamamadan…

YORUMLAR (66)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
66 Yorum