Gazze’nin acılı bayramları
İsrail’in Filistin’e karşı bitmek tükenmez zulüm, katliam ve insanlık tanımayan baskıları ne kadar acı vericiyse, bütün bunların tekrar tekrar yaşanması o kadar acıdır. Daha acısı, Netanyahu’nun bilindik bir kışkırtma ile ateşi körüklediği aşikar olduğu halde bu basit planın kolaylıkla işlemesidir.
Kurulamayan koalisyon ve muhtemel tekrar seçimde avantaj elde etmek ya da gerekçe ne olursa olsun eski yaraları hala kapanmayan Gazze bir kez daha ölüyor, yıkılıyor, yanıyor. Filistin’e saldırmak için İsrail’in her zaman bir gerekçesi oluyor. Her defasında da ilerlediği yerde kalıyor, geri dönmüyor. Dünyanın, bilhassa İslam dünyasının öfkeli ama çaresiz bakışları altında İsrail adım adım işini görüyor.
Dün ititbariyle şehit edilen Filistinlilerin sayısı 65’e ulaşmıştı ve dünya iki tarafa itidal tavsiye ederken İsrail Savunma bakanı şöyle diyebiliyordu: İsrail ateşkese hazırlanmıyor. Şu anda bu operasyonun ne zaman sona ereceği belli değil.
Ve şöyle: Ahlaki vaazlara kulak asmayacağız.
Oysa İsrail zaten hiçbir zaman ateşkese hazırlanmadı. Her zaman, her fırsatta yaptığı ve planladığı daha fazla ateş ve daha fazla işgaldi. Şimdi de İsrail, Gazze’ye yeni saldırıya hazırlanırken İslam dünyası bayrama hazırlanıyordu ki bu da daha önce defalarca tanık olunan bir trajedidir.
Bu meselenin tarihinde Birden fazla kırılma noktası yaşandı ama Kudüs, İsrail’in başkenti olarak ABD tarafından tanındıktan sonra oluşan atmosfer hepsinden yıkıcıydı. Eski ABD Başkanı Trump’ın İsrail’e verdiği bu büyük ödül, İslam dünyasını aşağıladı ve zaten kahırdan başka gücü olmayan bir buçuk milyarlık coğrafyada slogan ve hamaseti artırdı.
Şimdi silahlı saldırganlık gibi siyasi saldırganlık ve işgal de önlenemiyor. “Yeni yerleşim birimleri modeli”yle 2012’den beri 500 bin kişilik fiili işgal yapıldı. Yani, daha önce Filistinlilere ait yerlerde artık İsrailliler oturuyor ve bunun için finansal teşvik de görüyorlar. Hukuku tamamen dışlayan nüfus transferiyle, birçok şehrin ustaca İsraillileştirilmesine devam ediliyor.
İsrail’in işlerinin rast gitmesinin birçok sebebi olabilir ama eğer Filistin meselesi slogan ve retorikle değil; bu talihsiz topraklara gerçekten sahip çıkan bir dayanışmayla savunulsaydı tablo bambaşka olurdu. İslam dünyası sabırlı ve kararlı olabilseydi ABD’nin İsrail hükümetlerine verdiği destek de yetmezdi… Ne yazık ki Filistin, İslam dünyasının öncelikli ve hayati meselesi hiç olmamıştır. İslam dünyasında hükümetleri Kudüs/Filistin problemiyle ciddi olarak ilgilenmeye zorlayacak bir sivil toplum ruhu ve şuuru yoktur. Aksine, hükümetler kendi ihtiyaçlarına göre sivil toplum örgütlerini sokağa çıkartırlar veya çıkartmazlar. Bu meseleye uluslararası alanda hak edilen mesaiyi ayırmazlar. İsrail’i her geçen gün güçlendiren ve küstahlaştıran bu tablodur.
Bilhassa son 10 yılda elde ettiği kazanımlar İsrail’i artık Filistin ile bir zamanlar merhum Arafat’ın sürdürdüğü gibi barış görüşmelerine ihtiyaç duymayacak noktaya getirmiştir. İslam dünyası, komplo teorileri, derin güçler, karanlık aileler edebiyatıyla meşgul olurken İsrail rejimi açıktan ve pervasız hamlelerle yeni bir statüko inşa etmeyi başarmıştır.
Bugünlere böyle yavaş ve acılı bir yoldan geldik…
Şimdi yine kalbimiz kırık, acımız büyüktür. Filistin’in bitmez kederi bu bayramı da acılara ortak etmiştir. Allah’tan rahmet, sabır ve metanet diliyorum.
Daha büyük acılar yaşanmaması temennisiyle Ramazan bayramınızı tebrik ediyorum.