Erdoğan’ın vizyonu şimdi nedir?
Büyük paraların, karanlık bağlantıların, siyasetten ticarete, mafyadan medyaya uzanan zincirin ürettiği sorular artıyor. İddialar, iddiaların ardına takılan yeni bilgiler ve bilhassa muhatapların ürkek, korkak ve çaresiz cevapları her şeyi daha şüpheli hale getiriyor. Ne kesin bir dille yalanlanabilen bir itham var ne de olay örgülerine direnebilen birisi çıkıyor. Yukarıdan aşağıya, siyaseten medyaya herkes bilinen yöntemle başını kuma gömerek rüzgarın dinmesini bekliyor.
Dinmeyecek… Dinerse, geride itibarlı bir devlet kalmayacak.
Çıplak gözle bakılınca bile görülen manzara şöyle: Durum vahimdir ve esasen bildiklerimiz bilmediklerimizin kırıntısıdır.
Belediyelerde, Ankara’da kurulan iş birime ve rüşvet düzeni, mala çökme, çökülen malın sahibinin parasına çökme; yargı eliyle korkutma ve bitmek tükenmek nüfuz kullanımı… Ortalığa saçılan ve yalanlanamayan işleri bu kadar felaket olan ülkenin geri kalan işleri nasıldır acaba? Sistem daha ne kadar kirlidir, kim bilir? Bunu bilebilmek veya bu bahisteki şüpheleri gidermek için konuşmak, yüzleşmek ve hukuku devreye sokmak şarttır. Cevapsız kalan her soru, kamuoyunun zaten allak bullak olmuş zihnini meselenin dehşetine doğru sevketmektedir. İnsanlar, siyasete zaten güvenmemekte ama bu kesif kirlilik emniyeti, yargısı ve bürokrasisiyle devleti de şüphe duyulur hale getirmektedir.
Dış güçler, karanlık odaklar hikayesi artık yerle bir olmuştur. Yolsuzluk, usulsüzlük, yozlaşma var ve şimdi bu yapının kendini ölümüne müdafaası sahneleniyor. Kamu kaynaklarını hiçbir denetim ve ahlaki ölçü tanımaksızın paylaşmayı alışkanlık haline getirmiş bir topluluk, herkesten daha imtiyazlı bir şekilde hüküm sürüyor. Kimi siyasette, kimi bürokraside, kimi medyada ve kimi iş dünyasında. Takke düşüp kel görünmeye başladıktan sonra da himaye görmeleri toplumu daha fazla endişelendiriyor. Her ülkede, bilhassa Türkiye’de böyle çürüme dönemleri olur ama hiçbir ülke bu kirliliğin üzerine yatamaz.
Unutmayalım ki bütün bunlar ülkenin zaten iyi idare edilmediği, kaynakların israf edildiği, Merkez Bankası rezervlerinin -128 milyar dolar- buharlaştığı bir zeminde yaşanıyor. Enflasyonun fiilen yüzde 30’ları aştığı, faizlerin 20’leri devirdiği, gerçek işsizliğin 8 milyonda seyrettiği ve Türk Lirası’nın bir değer taşımaktan çıktığı ekonomik buhranın tam ortasında… Yani, yoksul sınıfın genişlediği ve orta sınıfın da yoksulluğa doğru yol aldığı dönemden geçerken, yolsuzluk ve yozlaşma resimleri bir bir önümüzden geçiyor.
Medyanın bir kesimi gözlerini kapattı diye, siyaset oralı değil diye, bürokrasi zaten kapıyı bacayı örttü diye, yargı eli kolu bağlı duruyor diye bu dönem de böyle geçer zannedenler yanılır. Ne kadar zaman geçse bile ortada, dönüp dönüp bakılacak, bakıldıkça netleşecek, netleştikçe can yakacak bir resim var. Kayıtsız kalınması mümkün değil ve herkes biliyor ki görünenler buzdağının sadece yüzeyidir. Yüzeyi bile bu kadar ürkütücü ve endişe verici bir kirlilikle karşı karşıyayız.
Hal böyleyken sorumlular, itham edilenler ve en başta da iktidar susarak vakit geçeceğine inanıyor. Sonra ortalık yatışacak ve gelsin eski güzel günler! Yolsuzlar bu vartayı da atlattığı için daha fazla cesaret bulacak, çark işlemeye devam edecek ve üstüne bir de dış güçlerin son operasyonu püskürtüldüğü için kahramanlık hikayesi yazacaklar öyle mi? Cumhurbaşkanı’nın ve cümle iktidar adamlarının Türkiye için düşündüğü ve hayal ettiği vizyon bu mudur? Değilse nedir bu sessizlik?