Dünya bir kötülükten kurtulurken…
Sadece kötü bir adamın ve onun sınır tanımaz kuralsızlığının dünyayı nasıl yaşanmaz bir yere dönüştürebileceğini Trump yönetiminde gördük. Gayet tabii ki o kötülük aynı zamanda ABD’nin küresel kapasitesinden destek alıyordu ve gayet tabii ki başka bir yerdeki her kötü lider aynı etkiyi sağlayamazdı. Ama, aynı zamanda Trump da kendisiyle iyi ilişkiler kurmaya hevesli benzerlerinin desteği olmasa bu kadar tahribat yapamazdı. Demokrasi duygusundan yoksun ve hukuk tanımaz bir kişilik olan Trump, benzer karaktere sahip lider ve siyasi hareketlerle uyum sağladı. Dünyada hep var olan kötü yönetici ve kötü yönetimler Trump sayesinde legalite kazandılar ve etki güçlerini artırarak ülkelerine acı çektirdiler.
Şimdi bir dönem kapanıyor ve bütün dünya normal olana uyum sağlamaya başlıyor. Bazıları dört yıldır tepe tepe kullandıkları imkandan feragat etmek ya da feragat ediyor gibi görünmek için çıkış arıyor. Bazı ülkeler ise Trump’ın yükselttiği ırkçılık, yabancı düşmanlığı, hukuk ve basın özgürlüğü karşıtlığı akımlarını hak ettiği yere göndermek için mesaiye başlıyor. Özellikle Avrupa’da ırkçı ve ötekileştirici siyasi hareketlerin süngüsü düşüyor ve zaman içinde daha da düşecek. Bunu sağlayacak olan Biden’ın gelişi değil, sadece Trump’ın gidişidir. Her türlü kuralsızlığa örnek olan bir liderin siyasetten tasfiyesi benzerleri için moral kırıcı, makul çoğunluk için ise rahatlama sebebi olacaktır. Elbette dünya mükemmel olmayacak veya haksızlıklar bitmeyecek ama olağandışı kötülük yerini rutin olana bıraktığı için bütün gezegen daha öngörülebilir ve insanlık tecrübesi küresel sorunların çözümünde daha fazla alan bulacaktır.
Yeni dönemde yeni ABD yönetiminin ne yapacağından önemli olan, gelişmiş veya eksik demokrasilerin izleyeceği yoldur. Obama’dan başlayan kararsızlık ile Trump’ın kuralsızlık döneminden yararlanmak isteyen çok ülke oldu. Birçok ülke, “Yapanın yanına kar kalıyor dünyası”ndan pay almak için uluslararası hukuku ve insan haklarını yok sayan sert bir yol izledi. Ama sonuçta bu dönemden istifade edebilen sadece Rusya, Çin, Hindistan ve İsrail olabildi. Mesela, bu dönem Türkiye’ye ne içeride ne de dış politikada hiç yaramadı. Kayıplarımız tahmin edilenden büyük oldu ve hasarın tamamını ancak zaman geçtikte görebileceğiz. Trump’la çok iyi ilişkilerimiz ve mükemmel oynadığımızı zannettiğimiz oyun sonuçta bize ekonomik kriz ve hem ABD’nin hem de AB’nin masasında bekleyen yaptırım paketlerine mal oldu. Üstüne, Suriye’de tasfiye etmek şöyle dursun daha da derinleşen istemediğimiz güçler ve artık geri dönmesi imkansız hale gelen 5 milyon mülteciye… İyi olduğunu varsaydığımız ilişkiler giderayak Akdeniz’de dengeleri aleyhimize bozan bir tercihi de önleyemedi. Neticede bu dönemi dünyada tek bir güçlü dostumuz kalmadan tamamlanmış bulunuyoruz. Fayda zarar dengesini ölçmek için bilmem başka söze ve delile gerek var mı?
Trump dönemi berbattı ama bu şimdiden sonra meselemiz yeni ABD yönetimiyle uyumlu olmak değildir. Tarzımızı, tavrımızı her yönetime uygun hale getirmekten öte kendimiz için kurgulamak zorundayız. ABD/AB için öngörülebilir olmaktan önce kendi vatandaşımız için öngörülebilir olmak gibi. Ya da hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğünü tesis etmek gibi. Bütün bunlar güçlü ve güvenilir bir şekilde; yani göstermelik değil sahici olarak tesis edildikten sonra dünyanın neresinde hangi yönetim değişirse değişsin, Türkiye güvende olacaktır. Bu mümkün olduğunda, geçmişte de tecrübe ettiğimiz gibi her zaman iyi ilişki kuracak ülkeler bulunacaktır.
Adı yeni veya eski dönem olsun fark etmez, siyasal yürüyüşümüze böyle bakmak her zaman en güvenli yol olacaktır.