Devletin gücü
Devletin “sadece” güç kullanarak üstesinden gelmeye çalıştığı bütün sorunlar büyümeye devam etmiştir. Çünkü, devlet demek sadece güç kullanımıyla sınırlı bir kabiliyet sahibi olmak değildir. Türkiye’de onyıllardır süregelen ve bir türlü aşılamayan bütün sorunların temelinde devlete ait bu kabiliyet yelpazesinin usulünce kullanılamaması yatmaktadır.
Terör sorunu da böyledir, depremle mücadelede de… Yahut, eğitim, yargı, şeffaflık, vesaire vesiare…
Vatandaş öfkelenebilir, bağırabilir, sinirlenebilir hatta devleti pasif kalmakla bile suçlayabilir ama devlet mutlaka soğukkanlı olmak zorundadır. Meselenin başını, sonunu, tarihini, geleceğini, sosyal gerçekliği, bölgesel dengeleri bilmesi ve buna göre adım atması gereken siyaset, bürokrasi ve güvenlik üniteleriyle devlettir. Hangi hamlenin hangi sonucu üreteceğini planlamak devletin asli vazifesidir.
Ne yazı ki böyle olmamıştır ve mesela Kürt meselesinde gelinen nokta, büyük ölçüde böyle olmamanın tarihidir.
Bugün de görülüyor ki öfke zamanlarındayız. Birkaç yılda bir avdet eden, soğukkanlılığı kaybeden, öfkeli anlayış ağır basıyor. Karşımızda bulunan PKK’nın kanlı ve çağdışı bir terör örgütüne yaraşır faaliyetleri de bu yaklaşımı daha mümkün kılıyor. Ama unutmayalım ki 35 yıllık PKK terörü tarihinde bu örgüt birkaç defa, geriletildi ve bitirilme noktasına getirildi; birkaç defadan fazla Kürt siyasi hareketi partileri kapatıldı ve daha fazla kez de Kürt siyasetçilerin vekillikleri düşürülüp hapse atıldı. Yaşamakta olduğumuz tablo ilk değildir…
Amacımız, PKK’ya karşı öfkeyi bastırmaksa siyasete yüklenmeye devam edelim, bu bir süre işe yarar. Kimse de devletin bileğini bükemez. Ama muradımız derin ve giderek derinleşmekte olan bir meseleyi çözmek ise biraz düşünelim. Belediye başkanlarının yerine kayyumların atandığı, hemen hergün idarecilerinin tutuklandığı bir partinin tabanını da o tabanın bu ülkenin ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeğini de akıldan çıkarmayalım. “Genel kurulda eller kalkar” kalkmasına da bunu yapmak, sorunun çözümüne hangi katkıyı sağlar? Daha önce eller kalktığında; hatta yakın dönemde kayyumlar atandığında ne değişti?
Şimdiye kadar benzeri defalarca gösterilen devlet gücünün ne kadar işe yaradığını anlamaya çalışalım. Böyle davranmanın kimin işine yarayacağını hesap edelim. Biraz da bölge insanının hissiyatını anlamaya çalışalım. Sürekli başa saran bir filmi izlemek kimse için iyi bir tercih değildir.
Terörle mücadeleye hiç şüphesiz devam edilmelidir. Bu devletin hem meşru hakkı hem de görevidir. Bununla birlikte siyasi alanı yaşatmaya da -bazı Kürt siyasetçilerin sorumsuz tutumlarına rağmen- devam edilmelidir. Soğukkanlı olmak da devletin görevidir. Terörle, seçilmiş siyaseti aynı kefeye koymak ve ikisiyle birden mücadele etmek meseleyi küçültmez, büyütür. Tahminlerin aksine, bu yaklaşım iktidara da güç kazandırmaz.
Son zamanlarda sık sık devletin gücüne atıf yapılması sanıldığı gibi övünülecek bir şey değildir. Devletin gücü verili durumdur, şüphe duymak zaten anlamsızdır. Ama bunu sıkça hatırlatmak işlerin yolunda gitmediğini gösterir. Yeniden gelip dayandığımız da nokta burası olmamalıdır. Bu süreçleri çok kez yaşadığımız, bu yollardan çok defa geçtiğimiz gerçeğini hafızalarımızın zayıflığına kurban etmeyelim.