Bakalım eğitim bu kez turizmi geçebilecek mi?
Ekonomiden hukuka, dış politikadan siyasal sistemdeki tıkanmaya kadar bir dizi önemli ve can yakıcı problemimiz var ama en telafi edilmezi, kaybı en büyük boşluk yaratanı hiç şüphesiz eğitimdir. Eğitimde eksiklik, yetersizlik, kopuş veya zamanın ruhundan uzaklaşma, bir ülkenin yerine koymakta en çok zorlanacağı şeylerdir. Çoğu kez de o eksikler yerine konulamaz. Eğitim eksikliği toplam kaliteyi düşürür, ülkeye değer kaybettirir ve en basit anlatımla refah/zenginlik kaybına yol açar.
Türkiye’nin eğitim skorlarının düşük olduğunu; orta öğrenimden üniversiteye kadar bütün aşamalarda dünyanın bir hayli gerisinde olduğunu biliyoruz. Bu geri kalmışlığa karşı eli kolu bağlı durmak, kayıtsız kalmak anlaşılır değildir. Başka hiçbir şey konuşulmasa ve sadece eğitimdeki gerileme tartışılsa yeridir. Eğitimi, öğrenmeyi, sorgulamayı ve bilimsel üretimde yarışmayı değil, cehalette eşitlenmeyi hedefleyen bir ülke olmaya karar vermişiz gibi yılları harcamaya devam ediyoruz. Yaşadığımız zamanlardaki ihmalin önümüzdeki yıllarda üreteceği faturayı zinhar umursamıyoruz. Eğitim yaşı, kalitesi ve rekabet gücü düşük olan toplumların refahtan daha az pay alacağı gerçeğini hiç hesaplamıyoruz.
***
İlk dereceden üniversiteye kadar her aşaması önemli olan ve dünyadaki değişime açık olması gereken bir devamlılık süreci, derslik ve bina yaparak yönettiğimiz zannediyoruz. Orta öğrenim kalitesini ölçen PISA testinde, üniversite hocalarının bilimsel makale atıf rakamlarında veya ilk 550, ilk 100 üniversite listelerindeki yerimizde en gerilerde oluşumuz ne dış güçlerin oyunu, ne de karanlık planların sonucudur. Bu Türkiye’nin bilerek isteyerek tercih ettiği bir yoldur.
Nitekim, bütün dünyayı etkileyen covid salgını döneminde tercihini sadece turizm sektörünün canlanmasından yana yapan, eğitimi umursamayan bir ülke olarak kararımızı pekiştirdik. Şimdilik bir buçuk eğitim sezonunun tamamen kaybettik. Uzaktan eğitim için altyapı hazırlanmadığı gibi, sürekli değişen kararlar ve en sınavları bile iptal ederek öğrencilere eğitimi ciddiye almamaları için gereken ne varsa gösterdik. Oyalama, geçiştirme ve tutarsız açıklamalarla bir buçuk yıl geçti. Birçok “dış güç” ne pahasına olursa olsun eğitime devam ederken Türkiye dersi kaynatmak için elinden geleni yaptı. Eğitimde kalite zinciri zaten zayıftı, şimdi sıradan tedrisat zinciri de koptu. Normal zamanlarda eğitim zaten ikinci plandaydı, salgında ise planın tamamen dışına çıkarıldı.
Kaybedilen bu zamanın telafisi olmayacak. Gelin görün ki telafisini arzulayan, bu kayıptan kaygı duyan, ortadaki tablonun ülkeye kaybettireceği değerleri dert eden bir anlayış da yoktur.
Uluslararası Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Dr. Enver Hasanoğlu, “Türkiye eğitime en uzun süre ara veren ülkelerden biri oldu. Eğitime ara verilmemesi için erişkinlerimizin aşılanması gerekiyor” diyor. Hoca, hiç olmazsa önümüzdeki eğitimi sezonunu kaybetmemek için eğitim sektöründeki sadece öğretmenler değil, servisçiden kantinciye kadar bütün çalışanların aşılanması için çağrı yapıyor. Okullar -yine bir değişiklik olmazsa – Eylül başında açılacak. Eski anlayışla devam edildiğinde; Prof. Hasanoğlu’nun ifadesiyle, “Eğitime yine ara verilirse bir nesli kaybederiz.”
***
Problem daha açık nasıl ifade edilebilir?
Vaka sayısı, aşı sayısı, hastane binasıyla övünürken “Neden eğitime en uzun süre ara veren ülke olduk?” sorusu can yakıcıdır. Bu birincilik bütün istatistiklerden daha önemlidir.
Bilmiyorum bu meseleyi dert eden var mı? Yoksa, tercih yine bir veya birkaç dönemin eğitimsiz geçmesini fırsat ve bahane olarak görmekten yana mı olacak?