Şeydi

Adamım gecenin içinde bir süre ilerledikten sonra duruyor ve dünyaya bakıyordu.

Bunu, gözlerini kapatarak yapıyordu.

Çatışmaları, zulümleri, yalanlarıyla havayı kirletenleri, küstah bir cehaletin diplerinden fütursuzca çıkartılıp fırlatılan kimi ahkâmları, sonu gelmez embesilliklerin ve dar bakışların toplumsal çürümeye yaptığı katkıları, o mal edinme çabalarının ardındaki pespaye hırsları, değişik alanlarda bir adım daha önde olmak için sefil dirsek omuz ve diz darbesi hareketlerini… İzliyordu işte o sımsıkı kapalı gözleriyle. Artık nefes alamayacak kadar zorlandığını hissettiğinde açıyordu gözlerini. Uyanıyordu adamım, uyuyorsa eğer. Elbiselerini giyiyordu aynaya bakmadan, sokağa çıkmadan, ilk adımını atmadan önce.

Ve sonra rüyasını görmek için yürümeye başlıyordu.

Her adımda başka bir mavilik, her adımda başka bir yükselme, her adımda başka bir kamaşma ile. Kendi rüyasının peşinde olmak. Rüyası için uyanıp yürümeye başlamak. Bu, geride bırakılan dünyadan biraz daha uzaklaşabilmek değildi sadece. Başka, çok başka bir dünyanın içine doğru da yürümekti bu. Kendine doğru yürümek de denebilirdi belki diyalektik bir çağrışımla. Mavi, yüksek, yerçekimsiz, rüyaya doğru bir yürüyüş. Sonra kanatlandığını hissediyordu adamım, rüya başlıyordu şehrin tam ortasında.

Herkes uyanıkken, hayatın ve şehrin karmaşası içinde başlayan bu rüya, bazı cehennemleri söndürürken bazı salkımsaçak sevinçli anları da serpiyordu oraya buraya.

Bir avucun içindeki tarihsel çizgiler, bir tesbih tanesinin içindeki boşluğa akıyordu. Sert bir ayakkabının içinden yükselen ruh, gidip kehkeşandaki bazı yıldızları nasıl da alıp getiriyordu. Başka şeyler de oluyordu rüyada bazı şarkıların bazı notaları sessizce yer değiştirirken.

18-03/14/ekran-resmi-2018-03-14-231119.png

Bazı ayak izleri, portakal suları bazı, ileriye doğru kimi gecikmeler, sonra bir sütun oraya niye dikilmişse.

Bitti mi? Bitiyordu rüya. Söylendiği gibi “o kadar geç ki erken sayılabilir” bir saatte.

Neydi? ‘Herkes bir saat alsa da çoğalmaz zaman’dı. “Bir daha tekrar et” cümlesini hiç bu kadar sevmemişti adamım. Her tekrarda cümleyi değiştirip o başka emri sonsuza dek uzatmak istemedi mi? İstedi. Neydi? ‘Yâ Vedud’ idi. Sen anlama dedi adamım. Ben anlamam.

Ben de yürüseydim uyanıp bir rüyayı görmek için sonsuza dek. ‘İyi bir düşçü asla uyanmaz’ diyen Pessoa’ya nanik yapıyordu adamım uyanıp yürürken.

Medyokratik faşizme hayır

Tek tek insanların çamurunda ve hamurunda zulmetme eğilimi ılduğu bilinen bir gerçektir. Din ve hukuk bu potansiyeli ortaya çıkmadan önce bertaraf etmeye yönelik kurallarla ortaya çıkarken, bu kuralların günlük yaşantının her anında uygulanması, yaşayan bir ahlâk tarzının vücut bulmasını temin eder.

Bu anlamda ahlâk aynı zamanda bir bilgi tarzının yaşayan ifadesi olmaktadır. Yani, ahlâk temelde bir bilgi meselesidir. Buradan hareketle, bilginin de ahlâkı olması icap etmektedir. Bilginin her türlüsü kutsaldır diyerek işin içinden çıkamazsınız. ‘Faydasız ilim’ sözü boşuna söylenmemiştir. Ahlâki temeli olmayan bilgi türüne enformasyon denilmektedir. Bu, aslında bir deformasyon hâlidir. İlk enformasyonu insana bildiren ise İblis olarak tescil edilmiştir. Bu yüzden enformatik bilgilenmede, manüpilasyona gelmemek için, meselâ modern gazeteleri okurken, Felâk ve Nas Sureleri’nin okunması tavsiye edilmiştir. Medyokratik faşizme direnmek gerek… Gürsel Dönmez-Derin Mesele-Ötüken Yayınları

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum