Seçime giderken

Seçime giderken dün birdenbire 23 Nisan’a girmeyelim mi?

Herkes nasıl da çocukları seviyor, anlatamam. Bir yıl beklemişler de 23 Nisan gelince bir yıllık sevgiyi boca edivermişler gibi.

Ama kimse de makamlarına oturttukları çocuklara demedi ki “evladım dur hemen kalkma, bir gün daha otur.”

Seçime giderken birdenbire 15 milletvekili hooop aşka bir partiye uçuvermesin mi? Ve fakat azizim neydi o uçan milletvekillerinin suratından düşen bin parçalar? Hani tebdil-i mekan ferahlık vardı? Bana hiç öyle gelmedi.

Seçime giderken ‘harp hiledir’ sözünü kullanan muhterem, bu’ hileye’ ne buyurdu acaba? Şey, kimle harp, ne hilesi sorularına sıra gelemez bu ülkede. Çünkü her şey kartopu yumağı gibi hızla büyüyüp soruları da içine alıyor ve yaklaşan yeni kartopu yumağı sebebiyle hızla gündemden düşüveriyor, tamam mı?

Seçime giderken birdenbire gündeme bir imar affı önerisi çıkıverdi.

Ama hani şehirlerdeki yapılaşmayla ilgili muhtelif çapaçulluklara, yaptım olduculuklara filan geçit yoktu. Şimdi mevcut çarpık, kaçak, izinsiz yapıların yıkılması şöyle dursun, biraz daha eklenivermeyecek mi onlara? Gece şehirleri şöyle bir havadan tarassut edin bakalım, neler göreceksiniz doymak bilmez betonperest kafaların icra-i ahenk eylediği şehirlerde.

Seçime giderken yine iftiralar, küfürler, kumpaslar havada uçuşacak mı? Yoksa herkes kendisini anlatıp gerisini seçmene mi bırakacak? Biraz düşününce ‘seçmene bırakmak’ da korkunç mu geliyor yoksa?

Seçimlere gider iken aldı da bir yağmur… Ah pardon o Üsküdar’dı değil mi?

Seçime gider iken bir seçmen arkadaş dedi ki: “Bu seçim ne geçmiş, ne de gelecek seçimlere benzer. Bu seçim çok mühim. O sebeple mutlaka şey yap, tamam mı?” dedi.

Tamam dedim.

Şimdi seçime giderken seçimi bekliyorum.

Kütahya’daki adamım

18-04/23/ekran-resmi-2018-04-23-230824.png

Onu Kütahya’da Ulu Cami’nin karşısındaki Rızık Çayevi’nde tanımıştım.

Mutmain bir yüzü vardı. Kendisiyle dalga geçme teşebbüsünde bulunanları hiç umursamıyor, onların hevesini mütemadiyen kursağında bırakıyor gibiydi. Kendi ‘ruh akranı’ birkaç ahbabıyla çay içiyor, sohbet ediyordu orada hep. Başındaki görkemli şapka hiç eksilmiyordu görüntüsünden. Geçen hafta birden duydum ki vefat etmiş. Rahmet kıla ol Padişah.

İnsanlara inanmak

Yalancının en büyük azabı, sözlerine kimsenin inanmaması değil, kendisinin kimseye inanması imiş.

18-04/23/ekran-resmi-2018-04-23-230921.png

Ne kada doğru. Kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen, dünyada, bütün varlıklarını, kendi hasis emellerini doyurabilmeye harcayan zavallılar, bu dünyada, -sadece rahat gönülle yaşayabilmek için de olsa,- bazı insanların rahatlarından, saadetlerinden hatta selametlerinden fedakârlık etmeyenlerin başka insanların hayrına çalışabileceğine akıl erdiremiyorlar.

(…)

Ama biz, akrep gibi kendi kendilerini zehirleyen bu adamlara kızmıyor, aksine, onları bu âle getiren sakatlıkları ortadan kaldırmak için savaşıyoruz.

Çünkü hayattaki bün doğru ve güzel varlıklara inanmayan gözlerle bakan bu insanların ruhlarındaki hazin boşluk, bu günkü insanlığın ibret verici aynasıdır. İnsanların insanları seveceğive insanlara inanacağı günü yaklaştırmak için çalışmakta devam edeceğiz. Sabahattin Ali- Alibaba- 2 Aralık 1947- Markopaşa Yazıları ve Ötekiler-YKY

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum