Mevlid
Efendimizin doğumu ile şereflenen dünyada tatsız günler.
O’nun getirdiği İslam inancının ilkeleriyle değişen dünya düzeni, bugün yeniden O’nu anlamaya muhtaç.
Ne dünya sisteminin hegamonik zulümleri bitiyor, ne de kişisel hırsların sonu geliyor. Yerelde de, küreselde de aynı tatminsizliklerin değişik boyutları içimizi daralttıkça daraltıyor.
Herhangi bir tatsız çatışmanın birleşik kümesine girmeden karşıdan karşıya geçemediğiniz bir hayat. Kimseye bulaşmadan ve kimsenin size bulaşmadan yaşayabileceği bir dünya yok. İnsanla, toplum denen cehennemle yaşarken, çeşmenin yine bir insan olduğunu hiç unutmadan gelip geçen günler. Her şeyin değiştiği söyleniyor, bazı şeylerin hiç değişmeyeceğini bile bile.
Efendimiz vefat ettiğinde geride mal olarak ne bırakmıştı, borçlu muydu yoksa?
Bir gün sıkıntısı sorulduğunda, birkaç gündür dağıtamadığı birkaç dinardan söz ederken bize ne söylemek istemişti?
Şimdi çocuğumuzun çocuğuna yetecek kadar mal biriktirmenin, kendimizi yutacak kadar haksızlık ve öfke biriktirmenin bize neler yaptığını bilmeden yaşarken bazı şeyleri yeniden anlamaya çalışıyoruz.
Eline kılıcı aldığında niçin almış ve sonuçları ne olmuştu? Bizim sebep ve sonuçlarımızla bir ilgisi var mı?
‘Bir yağmur gibi cömertti’ cümlesini O’nun için söyleyebilen ne görüyordu?
Hiç yalan söylememesi! Düşünemiyoruz bile değil mi?
Can düşmanlarının bile O’ndan ‘emîn’ olması neydi?
Neydi, kendisinden bir şey isteyen hiç kimseye ömrü boyunca ‘hayır’ dememesi.
Çocuklara selam vermesi, kölenin bile davetine icabet etmesi…
Sonra şey…Bizi hiç görmeden bizim için dua etti. Bize yol boyunca rehberlik edecek şeyleri gösterdi. Yanında dört sarsılmaz dostu olan Halifeleri ile.
Sonra geldik işte. O’nu hiç görmeden sevdik, söylediklerine inandık. Yaptığımız yanlışlar, kötülükler O’ndan değil, bizim O’na uzaklığımızdan.
Melekler var bir de değil mi? Öbür dünya! Perdelerin açılması, kapanması. Zulmün boy atması, devinmesi. Ama en sonunda ilahî adalet, değil mi?
Kimse için uzak değil. Gidip görmemiz mukadder.
Neydi? Efendimiz bu Dünyaya gelmişti, gönderilmişti, bildirilmişti. Bu dünyadan O’na üç şey sevdirilmişti.
Selam ve salat üzerine olsun. O’nun ve ehl-i beytinin aziz ve temiz yolunda yürüyenlere, sevenlere, ehl-i aşka selam olsun.
O
Tirmizî’den naklen Hz. Ali diyor ki: “Allah Rasûlü (sav) daima güler yüzlü, yumuşak tabiatlı idi. Katı ve kaba değildi. Çarşıda, pazarda bağırıp çağırmaz, aşırı laflar etmez, önüne geleni ayıplamaz, münakaşaya (ağız dalaşına) girmezdi. Hoşuna gitmeyen bir şey olursa görmezlikten gelir, kendisine umut bağlayanı sükut-u hayâle uğratmazdı. Nefsine karşı üç şeya dikkat ederdi: Cedele girmemek, laf kalabalığı yapmamak ve kendisini ilgilendirmeyen şeye burnunu sokmamak. İnsanlara karşı da üç şeye dikkat ederdi: Kimseyi kötüleyip ayıplamaz, kimsenin ayıbını araştırmaz, sevap ummadıkça konuşmazdı. O konuştuğunda oturanlar sus pus kesilir, başlarında kuş varmış gibi kıpırdamadan dinlerlerdi. O sözünü bitirdiğinde konuşurlardı. O’nun huzurunda münazaa etmezlerdi. Biri konuşacak olursa diğerleri susar, sözünü tamamlayana dek O’nu dinlerlerdi. Söz hakkını sırasıyla verirdi. Onların güldüğüne güler, onların hayret ettiğine hayret ederdi. Yabancının gerek konuşmasındaki gerek sorularındaki hamlıklara sabrederdi, ashabının sabrı taşıp engellemek istemelerine rağmen şöyle derdi: bir ihtiyaç sahibi sizden yardım istediğinde yardım ediniz. İyilik etmediği kimsenin övgüsünü kabul etmezdi. Ancak haddi aşacak veya bir hakikati çarpıtacak olursa ya müdahale ederek veya ayağa kalkarak sözünü keserdi.
(…) O şöyle derdi: “Burda bulunanlar bulunmayanlara bildirsin, ihtiyacı olup da iletemeyenleri bana bildirin. Muhtaç olduğu halde ihtiyacını yetkili merciye iletemeyen kimsenin durumunu ilgili makama ileten şahsın, Allah kıyamet günü ayaklarını sağlam kılar.” Onun huzurunda bu gibi şeyler dışında bir konu gündeme gelmezdi. Kimseden de başka türlü bir teklif kabul edilmezdi. İlim ve hikmet arayarak gelirler ve delil ve hidayet bulmuş olarak (muratlarına ererek) dönerlerdi. (…) Güzeli destekler ve pekiştirir, çirkini yerer ve ucuzlaştırırdı. Allâme Yusuf b. İsmail en-Nebhânî- Fezail-i Muhammediyye-Çev.: Fethi Güngör-İnsan Yay.