Lodos kafa

Pazar günü Yenikapı’da yapılan Kudüs mitingi öncesinde ne çok yağmur yağdı İstanbul’a. Ve Bursa’daki ele avuca gelmez lodos nasıl da Çekirge’den Yıldırım’a kadar geçtiği sokaklardaki son yaprakları serseme çevirerek şehre nüfuz ediyordu.

Ya Putin? Dün birdenbire o alelacele gerçekleşen ziyaret hangi diplomatik reflekse dayanıyordu? Hayyam’ı ve satrancı seven Rus Devlet Başkanının Ankara ziyaretinden acaba ne çıkacak? Ortaya çıkan çift hâneli büyüme rakamı ekonomi çevreleri için bir sürpriz olmuş. Daha büyük şaşkınlıklar ise dijital paralar âleminde pek inişli olmayan çıkışlarla devam etmekte. Büyük insanlığın büyük idealleri her defasında gelip ekonomik göstergelere toslayan bir palavra mı yoksa diye düşünüyor genç adam. Yoksa bu Kudüs kararı ilanı da nedir? Dünyanın gözlerinin içine baka baka bu karar nasıl ilan ediliyor? Ne gerçek, ne palavra, bilmek hakkımız, diyor. Yalanın kuyruklusu ile kuyruksuzu da kendi çapaçul etki alanı içinde ilerlemeyi sürdürüyor. Herkes nasıl da haklı Büyük Gün’ün terazisiyle karşılaşılacak güne kadar. 1940’ların 50’lerin matbuat âleminin ve siyasetinin tam göbeğinde yer almış bir ismin hatıralarını okurken bir yandan her devrin fırıldaklarını görüyor insan, bir yandan da kendi sanat veya düşünce kozasını sessiz sessiz ören değerleri. Her iki cephenin günümüzdeki izdüşümlerini de düşünerek. İyi turşu, iyi döner, iyi şu, iyi bu derdine düşmüş bir arkadaş vardı. Yıllar sonra şöyle dedi bana: En iyisi, iyi bir insanı aramakmış. İyi arkadaş olmayınca, diğer iyi şeyleri yemenin de bir tadı, anlamı yokmuş gerçekte. Ve sonra ekledi: “Dostlarına, açlara yemek ısmarlamayan insanları anlamıyorum artık. Kefenin cebi yok ama, cebin kefeni var.” Haklıydı, biraz gecikmiş olduğunu kendisi de farkederek. Yahya Kemal, oyunun faydalı mı zararlı mı olduğunu soran bir gazeteye verdiği cevapta şöyle demişti: “Herkesin oyuncağı olmamak için oyuncu olmak şarttır. Bunun için de geç, erken dememeli, oyunla meşgul olmalıdır. Ben kendi hesabıma her gün on defa parmaklarımı, on defa gözkapaklarımı oynatırım. Senede bir iki defa da dudaklarımı oynatıp yeni bir veya iki mısra söylerim. Bu spor fazla şişmanlamama da mâni oluyor. Çok istifade ediyorum.” Muhtelif ulaşım imkan ve konforu arttıkça, hareket kabiliyetimiz azalıyor. Sonra herkes kiloların arasında görünmez olmaya başlıyor. Biraz hareket. Hem zaten muzip ve kilolu bir dostumun gayet ciddî izahına göre “Yemen’den Viyana’ya yürüyüş antremanlarını bıraktığımız için kilolu imişiz.” Dar alanda sıkışıp kalınca böyle oluyormuş. Lodosu severim.

17-12/12/y.jpg

KIRIK AYNA

Kafamın içinde durmadan şarkı söyleyen

küçük adam

durmadan danseden küçük adam

gençliğimin küçük adamı

kopardı bağcığını ayakkabısının

ve o anda yıkılıp gitti

bütün çadırları şenlik yerinin

ve sessizliği içinde bu şenliğin

mutlu sesini duydum senin

kırılgan ve acılı sesini

çocuksu ve üzgün sesini

uzaklardan gelip beni çağıran sesini

ve koydum elini

yıldız yıldız gülüşünün

yedi kırık parçasının

kanlar içinde kımıldadığı

Kalbimin üstüne.

İzinli Asker

Şapkamı kafese koydum

Ve başımda kuşla çıktım yola

Hayrola

Selam vermek yok mu artık

Dedi komutan

Hayır

diye yanıtladı kuş

Kusura bakma dedi komutan

Ben selam verileceğini sanmıştım da

Gereği yok özür dilemenizin herkes yanılabilir

Dedi kuş

Jacques Prevert-Sözler-Çeviren: Orhan Suda- YKY

ANONS

Cebin kefeni var.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.