İyiler uyurken de güzel
Dün Düzce şöyle bir sallanıverdi. Halının altına süpürdüğümüz her şey anında salonun ortasına yığıldı mı acaba?
Titanik batarken kurtulanlar filikalarda yüksek sesle şarkı söylüyormuş, boğulanların çığlığını duymamak için! İnsan gerçekte bu mu yoksa?
Ambarlı Limanı’nda sistem arızası oluştu ve anında kilometrelerce TIR kuyruğu oluşuverdi. İnsan devreden çıkalı çok olmuş sistemden. Demek ki aynı mantıkla elektrikler birkaç gün kesilse 10. kat ve üzerindekilerin yaşayıp yaşamadığını öğrenmek bile mucize olacak.
Doğu Guta’ya ulaşan İHH elemanlarının naklettiğine göre beş yıldır süt içemeyen ve elmayı görünce annesine “Anne bu yenir mi?” diye soran çocuklar varmış. Cehennemin de doğusu vardır herhalde.
Güneyde, Türk ordusunun gelip, ortamı terörden arındırmasını isteyen ne çok yerleşim bölgesi varmış.
Şöyle demişti bir fütürist yazar: “Geleceğin fabrikasında sadece iki canlı olacak; bir bekçi ve bir köpek. Köpeğin görevi bekçinin makinelere dokunmasını önlemek olacak.”
Çok zor mu acaba ek bir tanımlamaya lüzum olmadan, mesela ekmek gibi su gibi aziz olmak. O insanları bulmak çok zor mu?
Dün hava alanında birisini başka birisine şöyle bir şey söylerken duydum: “Dur, bu mesela izin kendimi biraz indirgeyeyim.”
Biraz düşünün, her şey zamanda düğümleniyor.
Çok yoksullar yapay olanı satın alamadığı için mesela köyünde üretilen doğal şeyleri yemek ‘zorunda’ kalıyor ve yiyebiliyor. Zenginler de satın alabildiği için yiyebiliyor doğal şeyleri. Orta tabaka başının çaresine bakamıyor.
Akıllı telefonların işlevi o kadar çoğaldı ki galiba bir çamaşır yıkayıp ütü yapmaması kaldı. Yakında o da olur. Fakat şu ilginç değil mi? Herkes elinde telefon, başkasıyla konuşa konuşa yalnızlığını sürdürüyor sanki.
Adaletsizliğin içselleştirilmesinden daha çürütücü ne var?
ALTINI ÇİZEREK SİLMEK
Ömrü siyasî ve dinî tartışmaların içinde geçmiş, cerbeze sahibi bir arkadaşım dedi ki: “İçinde ‘noktasında İslam” ve ‘medeniyet inşâsı’ geçen hiçbir cümleyi dinlemiyorum, metinleri kabul edemiyorum.”
Sonra sözler modernleşme sorunu bağlamında ilahiyatçıların din algısı, Kant, rasyonalizm vs’ye doğru kaydı gitti.
Bazan bir şey, altı çok çizilmek suretiyle silinir bayım.
ZEYTİN AĞACI TERAPİSİ
“Sağıma selam verdim, melek. Soluma selam verdim, melek.”
Kadın böyle düşünüyordu, “Saçlarım” diye söze başlayan genç kıza bakarken. Genç kız siyahlar içindeydi, siyahı seçmişti, belki de siyah onu seçmişti.
“Saçlarım” dedi, “hâlâ dökülüyor.”
Bir kağıt çıkartıp kadına uzattı, uzun bir liste.
“Şimdiye kadar bunları kullandım ama….”
Kadın listeye şöyle bir baktı, en az bir asgari ücretin yarısı kadar masraf.
“Şimdi ne yapayım, çok üzülüyorum” dedi kız.
Söylese miydi kadın? Bazı sözleri söyleyemez olmuştu. Katılıktan, kuruluktan, şom ağızlılıktan. Teknikten, güya bilimden, bilimin rahip sınıfından, kör gözlülükten. Bunların birden yükselttiği duvarlar yüzünden. Ama bu kız başkaydı, değil mi? Listelerle gelir, o listelerde ‘şüpheli’ şeyler var mı diye sorardı. Haram var mı?
“Fatma annemiz” dedi kadın, “saçlarına zeytinyağı sürermiş. Sen de sür.”
Genç kız kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı, “Ama bit olur, olmaz mı?”
Kadının göğsüne ağır bir yumruk indi sanki, işte yine oluyordu. Gayretle “Dua et” diye ekledi, “saçlarına zeytinyağı sür, Fatma annemizin ilacını bana ilaç eyle diye dua et.”
Dua saç çıkartır mı?
Genç kız bunu sormamıştı. Hayır, sordu. Sesiyle değil, dillendirerek değil, dudaklarını bükerek sordu. Kadının karşısında, havaya, aralarındaki yarım metrelik mesafeye ateşten harfler düşürerek sordu.
Ateşten harfleri bir bir yuttu kadın.
“O zaman doktora git, saçlarım hâlâ dökülüyor de” dedi.
“Doktor, saçlarım hava almadığı için döküldüğünü söylüyor.”
Sen salak mısın?
Demedi kadın. Kızcağızın ne suçu vardı? Doktora iman etmişti, görmüyordu. Bunu söylese?
“Ninelerimiz saçsız mıydı? Gece gündüz başından namaz örtüsünü çıkartmayanlar vardı içlerinde, varsan baksan saçları senden çoktur onların.”
Kız onayladı. Aferin, dedi içinden kadın, belki artık düşünmeye başlar.
“Zeytinyağı sür” dedi yeniden, “üç saat dursun, sonra yıkarsın. Fatma annemizin ilacını ilaç kıl diye dua et. Genceciksin, duan ne güzel yükselir, bahar kokulu çiçekler gibi. Göklerin her katında kapılar hemen açılır, ‘çekilin çekilin yol verin!’ diye çığrışır melekler, ‘bahar kokulu bir dua geliyor!’”
Kız gülümsedi.
Kadın gülümsedi: “Vallahi.”