İstanbul kültürü için çalıştay
Hem İstanbul, hem kültür, hem çalıştay. Üçü bir arada. Bu kelimelerin en eskisi ve kültürden bile daha geniş çağrışımlısı herhalde İstanbul.
Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda dün başlayıp bugün de devam edecek olan çalıştayda, İstanbul’u bütün boyutlarıyla ele almaya çalışan farklı başlıklar altında 11 komisyon oluşturuldu. Bu komisyonlarda yazar, şair, bilim adamı, ressam, sinemacı, fikir adamı gibi çok farklı alanlardan 215 kişi görev aldı.
Ne çıkacak ortaya? Göreceğiz. Neler söylenecek, kabul edilecek ve bunların ne kadarı hayata geçecek? Bunu da göreceğiz. Çünkü konu İstanbul olunca şu şöyle olacak, bu böyle olacak diye kestirip atmak o kadar kolay değil.
Bakan Numan Kurtulmuş Beyefendi açılış konuşmasında çok zamanlı bir İstanbul panoraması çizerken, konuşmanın sonlarına doğru sarfettiği birkaç cümle özellikle dikkatimi çekti: Eski eserlerin; kaybolan mescidlerin, mekteplerin, çeşmelerin ve diğer değerli eserlerin ihyası, yeniden inşâsı…Bazı örneklerini de gördüğüm bu anlayış gerçekten heyecan verici. Ayrıca Kuleli ve Rami Kışlası Binalarının yani işlevlerine dair söyledikleri de calib-i dikkatti.
Şehri sâkinleri diye bir tâbir duydum sonra.
Olmaz efendim, bu şehirde bir şeyler yapabilmek için şehrin ‘sâkini’ değil ‘çılgını’ olmak gerekiyor.
İstanbul madem zaman ve mekan üstü bir şehir addediliyor, e öyleyse hiç olmazsa şu çeşmeler aksın değil mi ama? Hayır, madem Marmaray’ı, Avrasya’yı, Gazi Osman Paşa köprüsünü, Yavuz Sultan Selim köprüsünü yapabiliyoruz, İHA’yı, SİHA’yı imal edebiliyoruz; o halde şu çeşmelerden bir zamanlar akan suları da akıtalım bir zahmet.
Şey, elimiz değmişken hakkında traşlanması için mahkeme kararı çıkan ‘silüetşeysi’ ucubelere de dokunabiliriz belki, ha?
Belki gündelik kaba yaşam sosyolojisini felç eden ve gaddarlaştıran park meselesini, mafyalaşmış çekici terörünü, milyonlarca defa yapılmasına rağmen hâlâ daha her yağmurda insanı ısırarak varlığını hatırlatan bozuk kaldırımları, tümsekleri, çukurları da bir biçimde şey yaparız?
Süleymaniye’de yirmi yıldır bekleyen çevre ihya projesi de KİPTAŞ’ın inisiyatifine bırakılacak kadar değersiz mi yahu? Ömrümüz Süleymaniye çevresinin güzelleşmesini beklemekle geçti. Daha ne bekleniyor, bu şehir savaştan mı çıktı? Süleymaniye’nin etrafı niçin 20 yıldır bir mezbele olarak durmakta?
Keza Üsküdar meydanında yıllardır süren çalışmalar…Hayır Üsküdar’a kimliğini veren iki câmiden biri anlamsız bir metro çıkışı mimarisizliğiyle nasıl görünmez hâle geldi? Sesler yükseltilmese Şemsipaşa’yı da kazıklar, betonlar yutuverecekti. Kaldı ki yine İskele’den hemen sonrası ‘ doldurulmuş.’ Bakalım üstüne ne tür bir güzellik ya da münasebetsizlik kondurulacak?
Bazan şöyle diyesi geliyor insanın: İstanbul’a dokunma. Onun kendi doğal ölüm süresi, senin tıbbî müdahalenden daha uzun ömürlü olabilir. Bırak rahat ölsün…
Ne diyorduk efendim, dalmışız. İstanbul Kültür Çalıştayı İstanbul’a hayırlı olsun.
İki kalas bir heves
İstanbul Üniversitesi Geleneksel Sahne Sanatları/Tiyatro Festivali çerçevesinde devam eden gösterilerden birisini de Aksaray’dan gelen ve yaklaşık 25 kişiden oluşan bir ekip gerçekleştirdi. Ekibin yönetmeni Ayça Baytuzlu ile yaptığımız mini söyleşiden çıkan sonuçlar şöyle:
Ne zamandır tiyatro ile uğraşıyorsunuz, tiyatronun sizin için kişisel anlamı nedir?
Kendimi bildim bileli tiyatronun içerisindeyim. Lise yıllarımda itibaren ise amatörce tiyatrolar yazıp yönetmeye başladım. Suflörlükten yönetmenliğe kadar geçen bi serüven diyebiliriz. Tiyatronun iyileştirici ve birleştirici gücü olduğuna inanıyorum.
Taşrada tiyatro yapmanın güzellikleri ve sorunları sizce nelerdir?
Öncelikle çok zor olduğunu belirtmeliyim. Ancak gerçekten, manevi duygusu da bir o kadar yüksek belki de hiç tiyatro izlememiş insanları tiyatro ile buluşturmanın tadı çok başka. Tabii yönetmenin kafasındaki dekor, salon, sahne, kostüm ile gerçekleştirilen çok farklı olabiliyor. İmkansızlığı, sanatsızlığı karşınıza almak da mücadeleci yapı gerektiriyor.
“Tiyatronun zamanı geçmiştir” yargısına katılıyor musunuz?
Tiyatronun zamanın ötesinde olduğuna inanıyorum. İnsanı insana anlatmak değil midir zaten tiyatro? İnsanın zamanının geçmesi gibi bir durum bu bi nevi.. Gelişir, geriler değişir ama zamanı geçmemiştir her zaman tiyatro için tam zamanıdır.
İğde ve ıhlamur ağaçları
Hepimiz biliyoruz ve bıktık söylemekten; kaldırım yapmayı bilmiyoruz ya da bilerek kötü ve yanlış yapıyoruz. Her yıl birkaç defa yapan yerel yönetimler bile var. Neden? Rivayet muhtelif.
Önerim şu: Bütün yerel yönetimler 1 yıllığına kaldırım yapmasalar ve o işe ayrılan bütçeyle ıhlamur ve iğde ağacı dikseler hayat daha güzel olmaz mı? Çağ atlamaz mıyız, uzaya birkaç defa gidip gelmez miyiz yani?