Gençlik kimin başında duman
Elbette genç olanların başında.
Ne demişti bir hazret? “Her şeyi bilecek kadar genç değilim.”
ÖNDER’in Kocaeli’nde düzenlediği Türkiye Öğrenci Meclisi Başkanları Kurultayı’na aldığım nazik davet yanında, biraz da gençliğe yakından bakmak, biraz da yıllar içinde ondan ne kadar uzaklaştığımı görmek için memnuniyetle icabet ettim.
Elbette protokol konuşmaları, siyasetçi yaklaşımları vardı. Ama bunun yanında gözlerinin içi âteşin genç arkadaşları aynelyakîn müşahede etmek paha biçilemezdi. Türkiye’nin her yanından gelen öğrenci temsilcileri, onların heyecanı buluşma mekânının her yerinde hissedilirken yine bir başka hazretin sözünü hatırladım: “Hayat yirmibeşinden sonra tekrardır.” Öyle miydi, değil miydi? Bunu herkes kendi hayatına bakarak ölçebilir.
ÖNDER bilindiği üzere İmam Hatip Lisesi mensuplarının çatı örgütü.
Konuşmacılar arasında bulunan Başkan Halit Bekiroğlu konuşmasının bir yerinde “Gençler her şeyi hizaya getirecek” dedi ki benim için şaşırtıcı bir cümle olarak hafızamdaki yerini aldı. Bu aziz milletin büyük ölçüde kendi çaba ve imkânlarıyla sahip çıkıp ayakta tuttuğu bu okullar, bugün elbette başka bir boyutta eğitim hayatının içinde yer alıyor. Geçmişle mukayesesi mümkün olmayan imkânlar var. Ne var ki küresel değişim ve savrulmalar, dijital platformların ağındaki hemen herkesin kendi içinde bile zihinsel olarak atomize olmasının da kapılarını açtı.
Genç İmam Hatipli dostlar ne der bilemem: Bu dijital selin önünde insan, Cebriye’nin tesmiye ettiği bir yaprak gibi midir, yoksa irade-i cüz’iyenin esâmesinin okunduğu rahatça söylenebilir mi? Sümer tabletlerinde ne yazıyordu? “Gençlik bozuldu, zaman kötüye gidiyor.”
Şimdi elimizdeki tabletlerde de benzer cümleler yazmakta.
“Ben gençliğin ne olduğunu bilirim ama sen yaşlılığın ne olduğunu bilmezsin” şarkısının dizesine gömülmeden hemen önce Hz. Ali’nin o çok bilinen ama nedense hep gözardı edilen tesbit ve uyarısını hatırladım: “Çocuk, “ibnu’l vakt’tir”, yani kendi zamanının çocuğudur.
Tarihte ilk defa, babaların çocuklarından bir şey öğrendiği bir zamanın içinden geçerken, bu değerli ilkeyi ne çok unuttuğumuzu bir kez daha düşünebiliriz. Çocuktur büyür, gençliktir geçer, insandır ölür.
Geride ilkeler kalır.
Toplantının ikinci gününde genç kardeşlerden biri konuşmacı Fikri Işık’a şöyle bir soru sordu: “2023’te ne olacak?” Bu soru aklımın tavanına asıldı kaldı.
İNGİLİZ DERİN DEVLETİ
Osmanlı Coğrafyası’nda İngiliz Derin Devleti, Türkiye’nin bugün karşı karşıya kaldığı küresel istihbarat savaşlarıyla ilgili ip uçları veriyor
1. Dünya Savaşı, imparatorluklar döneminin sona ermesinin miladı olarak kabul edilir. kuşkusuz, bu süreçten en çok Osmanlı Devleti etkilenmiştir. Devlet-i Aliyye’yi 1. Dünya Savaşı’nın eşiğine getiren olaylar silsilesi, İngilizlerin Osmanlı İmparatorluğu ile kurduğu ilişkilerle doğru orantılı bir şekilde tezahür etmiştir. İngilizler, sömürge coğrafyalarına giden yollar üzerinde bulunan Osmanlı İmparatorluğu’nun, bir dönem toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik bir siyaseti benimsemiş ve yine siyaseti gereği, 1800’lerin sonlarından itibaren bu yaklaşımın tam tersi hareket ederek, kozmopolit bir yapı olan Osmanlı toplumu üzerindeki çalışmalarıyla İmparatorluğu bölmeye çalışmıştır.
1900’lerin başlarında, Ortadoğu ve Arap Yarımadası’na gönderilen Gertrude Bell ve Thomas Edward Lawrence gibi ajanlar marifetiyle bölge hakkında önce bilgi edinen Britanya ardından bölgeden gelen raporları dikkate alarak Ortadoğu ve Arap Yarımadası’na ilişkin bir politika inşa eder. özellikle 1909 baskınının ardından, siyaseten pek çok problemle karşı karşıya kalan Devlet-i Aliyye, tüm bu olup bitenin ardından, İngilizlerle ortak hareket etmek istese de, muhatabından bir karşılık bulamaz ve Almanlarla yan yana 1. Dünya Savaşı’na girer. Sonuç hezimettir. Kaybettiği toprakların hiç olmazsa bir bölümünü kurtarabilmek amacıyla kendisini savaşın içerisinde bulan Osmanlı İmparatorluğu, 1918’de pek çok toprağını da kaybederek, kendini yalnızca İç Anadolu Bölgesi’ne hapsedecek olan Sevr Antlaşması’nı imzalamaya zorlanır.
Mostar ve Ajans dergilerinden tanıdığımız gazeteci İbrahim Baran, yaptığı okumalar ve araştırmalar sonucunda bugüne kadar isimleri çokça zikredilen İngiliz ajanlar ve İngiliz derin devletinin Osmanlı topraklarında gerçekleştirdikleri istihbarat operasyonlarını ve ayrılıkçı hareketleri tetikleyen faaliyetlerini kendi perspektifiyle kaleme aldı. Bugün Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehditlere de atıfta bulunarak 100 yıl önce topraklarımızda yaşanan hadiseleri aktaran İbrahim Baran, konuyla ilgili temel okuma yapmak isteyenlere kapı aralıyor.
Osmanlı Coğrafyası’nda İngiliz Derin Devleti kitabının son cümlesi, hem o gün hem de günümüzde küresel siyasette yaşananlara ışık tutacak, Lord Palmerston’a ait şu sözle bitiyor: “İngilizlerin dostları yoktur, çıkarları vardır...”