Etme câhille sohbet

Ülkemiz mâlûm bir uzmanlar ülkesi.

Ekranların gündeme göre uzman kadroları var. Ortadoğu, deprem, terör, dış politika, sağlıklı beslenme, eğitim…

Şimdilerde buna ilahiyatçılar eklendi. Bazıları kendisine teolog diyor. Bazılarını çeşitli toplumsal etkinlikler içinde görüyoruz. Allah kabul etsin.

Bazan ekranlara dördü beşi bir arada bir uzmanlar topluluğu çıkıyor ve başlıyorlar bir ‘dinî konuyu’ evirip çevirmeye. Bir arena seyircisi iştahıyla izlenen bu programlarda zaman zaman işler tatsızlaşıyor, seviye iyice düşüyor, tansiyonlar fırlıyor.

İzlemek için bile belirli bir düzey ve içtenlik isteyen kimi konuların bu mantık, bu kurgu ve bu düzeyde konuşulması ne kadar doğru? Bu tartışmalar bittiğinde geride ne kalıyor?

Din, inanılan ve yaşanılan bir şey.

Üzerinde bu kadar ve bu düzeyde konuşulması bendenize tuhaf geliyor.

Çoğu zaman konuşmacıların kanaat, cehalet ve egolarının karıştığı bir ‘münazara’ formatının din alanında hangi olumlu gelişmeyi tetiklediğini bilemiyorum.

Neyse ki kalplerde olan kalplerde kalıyor, ekranlara düşmüyor şükür.

Ve neyse ki hiçbir inanç, kendisi hakkında konuşanlardan sorumlu değildir. Bazı alanlarda herkes kolaylıkla konuşabileceğini düşünüyor.

Kuşkusuz herkesin saçmalama hakkı var ama burada da bir had hassasiyeti arıyor insan.

Hani hangi ârif zât demişse güzel demiş: İslamın şartı beştir, altıncısı haddini bilmektir.

Adam, hakkında ahkâm kestiği alanın ve o alana ait temel kaynakların daha dilini bilmiyor, ama konuşurken mangalda kül bırakmıyor, insaf be birader. Kaynaklarıma dahleden bari lisan bilse.

Pire derisinden mesh yapılır mı yapılmaz mı, yapılırsa buna meshetmek caiz midir? Yahut Zeyd Amr’e vursa, Amr de nedir ulan senden çektiğim deyip Zeyd’i öldürse, tarihsel kin birikimi gözönüne alındığında Amr’e ne yapmak lâzım gelir?

Evrim diyorum, bana hangi ayetle cevap vereceksin? Bu dediğin Kitabın neresinde geçiyor Beyefendi?

Sen câhilsin ve beni dinlemiyorsun, ayrıca benim sürem niye daha kısa moderatör efendi? Efendim bence, bence, bence… Valla çıkışta bir işkembeciye gidelim, geçen gittik tadı damağımda kaldı…

Ruh sağlığınız için lütfen kumandanızı bulamayacağınız bir yerde saklayınız. Kapalı bir televizyon, şeker ve akıl dengeniz için iyi bir koruyucudur.

Rumeli Çocuk Parkı Yıkılmasın

İstanbul Gaziosmanpaşa Hürriyet mahallesindeki Rumeli Parkı’nın yıkılacağını öğrendim.

Park 40 yıl önce orada yaşayan bir kadın tarafından park yapılması kaydıyla bağışlanmış. Parkta otuz kırk yıllık 60 civarında ağaç var ve bunların yedi sekiz tanesi geçenlerde ansızın kesilmiş.

Bütün bunların nedeni tabii ki bir ‘proje’ imiş. Belediyenin sözkonusu parkı üç yıldır özellikle bakımsız bıraktığı da iddia ediliyor.

5 km’lik çevrede başka park bulunmadığını belirten semt sâkinleri, çocukların ve yaşlıların gölgelenebileceği başka bir alan bulunmadığını söylüyor. Yeni ‘projede’ parkın bulunduğu yer beton olarak gözüküyormuş, ben görmedim.

Fakat halktan hiç kimsenin bu parkın yıkılmasını istemediği açık. Zaten bir imza kampanyası da başlatılmış durumda.

Bu niçin yapılıyor? Her defasında bu saçmalık neden gerçekleşebiliyor? Yeşil alanı betonlaştırmak dışında kafanıza başka bir rant yöntemi gelmiyor mu?

Ak Parti İstanbul İl yönetimi duruma müdahale etmek için neyi bekliyor? Ve bu konuda bizzat parti politikasının son yıllarda aldığı ilkesel kararlara ve yeni şehircilik anlayışına rağmen rant canavarlarını niçin kimse durduramıyor?

Musıkî ve…

Okurken, âdeta yaşadığımız boyutun ötesine geçerek, oralardan bir takım seslerin geldiğini hissediyorum.

Bir yaprağın kımıldayışında, bir telin ihtizâzında eğer siz tevhidi duymuyorsanız, o zaman okuduğunuz eserde de hiçbir şey duyamazsınız… Ben bunları duyarak, o âleme geçerek, okumaya çalışıyorum, okuyorum. İşte o tesir oradan geliyor.

Şimdi bize hocalarımız, başlangıçta hep şunu öğretirlerdi: “Evladım! Allah size, büyük bir musıkî kabiliyeti vermiş olabilir. Musıkîyi, ilmen de iyi öğrenmiş olabilirsiniz. Sesiniz de fevkalâde olabilir. Ağzınızla kuş tutarsınız, herkesi hayretlere düşürebilirsiniz! Ama sanat ahlâkınız, sanatın edeb ve hayâsı yoksa, bunu kazanamamışsanız, hiçbir şey değilsiniz!” derlerdi. Atalarımızın evlerine girdiğimiz zaman, hemen baş köşede şöyle bir levhayla karşılaşırdık: Edeb Yâ Hû! (…) Bekir Sıtkı Sezgin

ANONS

Kudüs’ü işgâl kabul edilemez. Kudüs gündem değil herdemdir.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum