Diyarbakır ne diyor
Ne zaman Hz. Peygamber’i anmak sözkonusu olsa, Diyarbakır bambaşka bir ses ve görüntü verir.
Alabildiğine hasbî, derin, coşkulu bir görüntüdür bu. Meydan yüzbinlerle dolar, en küçük bir cansıkıcı olay yaşanmadan şehir halkı Hz. Peygambere sevgisini, bağımlılığını ifade eder ve dağılırlar. Bu yıl da öyle oldu. “Hak ve Adalet Rehberi Hazreti Muhammed” temalı çağrı üzerine şehir için ‘dev’ denecek ölçüdeki kalabalıklar Nevruz Parkı’nda bir araya geldi. Peygamber Sevdalıları Platformunun düzenlediği etkinliğe yalnızca şehirden değil, bölgedeki diğer şehirlerden de katılım olduğu biliniyor. Siyer Vakfı Başkanı Muhammed Emin Yıldırım konuşmasının bir yerinde şöyle dedi: “Diyarbakır bir iman ve İslam şehridir. Şu anda Mısır zindanlarında bulunan mazlumların yüreklerine su serptiniz, Filistin sokaklarındaki mazlumları güldürdünüz. (…) Dünyaya eğer birileri adalet getirecekse bu ne ABD, Rusya, İsrail, Avrupa ne de BM olacak. Bir tek güç getirecek, o da Müslümanlar olacak. Buna kesinlikle inanın ve bunun için gayret edin.”
Yasin Börü’nün de unutulmadığı etkinlikte bölgenin temel dinamiği olan inanç kodlarının, halkın yüksek katılımıyla Efendimize sevgi bağlamında yeniden güncellendiğini gördüm. Aynı saatlerde sınırlarımızın güneyinde PYD-USA’nın safları aşırı sıklaşmış birlik görüntüleri de bir paralel evren normalitesi içinde ekranlara düşmekteydi. Böyle bir aşamada “bir gece ansızın gelebiliriz” ve “biz endişe ile yaşayacağımıza onlar korku ile yaşasın” çıkışları da tarihin taze notları olarak geçti kayıtlara. 1 Mayıs’ın içerdiği emek, sevgi, barış kavramları ne oldu?
Aşırı politize yorumlar, güvenlik sorunları şu bu diskurların gölgesinde yine güme gitti sanki.
Çocuklar hakkında bir politika oluşturulurken, nasıl çocuk fikrini almak kimsenin aklına gelmiyorsa, doğrudan işçilere sorulan pek bir şey de yok gibi bütün katlarda. Birileri kesip biçiyor elinde tuhaf cetveller makaslarla. Sonra işçinin yüzünde güllerin açması bekleniyor. Açmıyor işte.
Sevgi yoksa, olmuyor. Sevgiyi anlatırken bile.
Bir şamar olayı
Bir seksen beş boy. Bu boyla orantılı geniş omuzlar. Geniş omuzlarla orantılı şişkin mi şişkin pazular. Sigortası atmış pazularla orantılı iri eller ve uzun parmaklar. Kocaman bir göbek. Onu taşıyamıyormuş gibi öne doğru eğik bir bel. Beyazları karalarından çok gür bir sakal (…)
Terziden alındıktan sonra bir daha ütü yüzü görmemiş bol ceketi, bol pantolonu, hemen her vakit yamalı potinleri, Halep kumaşından devrik yakalı, kolasız gömleği, eski ve güneşten kurşunileşmiş siyah kravatı, tarağa özlem çeken çalı süpürgesi saçları ile onu görenler ya bir pehlivan eskisi ya da düşkün bir mirasyedi sayarlar. (…)
Beykozluların”Hızır Baba” adını taktıkları Ahmet Mithat Efendi boğazına da düşkündür. Ete pek yüz vermese de hamur yemekleriyle pilava bayılır. Tatlılardan ise kabak tatlısına çağrı çıkarır. Yalnız onun pekmezle pişirilmesi, üstüne de löp löp ceviz dökülmesi gerekir. Mithat Efendi bunları yiyip içerken yarım sürahi büyüklüğündeki su bardağını da yanından hiç eksik etmez. (…) Sırmakeş Suyu’nun tapusu Ahmet Mithat’ın üzerinedir. Su, kocaman fıçılara doldurulup arabalarla Beykoz’a getirilir. Ordan da mavnalarla İstanbul’a taşınır. Ne ki Beykozlular Sırmakeş Suyu’nu para vermeden ve de bol bol içer. Bu yüzden kimileri, sırf bu sudan içebilmek için yazın Beykoz’da ev kiralarlar. (…) Salah Birsel- Boğaziçi Şıngır Mıngır-Sel Yay.
Şehirlerimiz
Bursa’dayım.
Şehirde bir ikilem yaşıyorum. Bir taraftan sağlam bir restorasyon sonrasında yüklenen işlevle şehre kazandırılan tarihî/kültürel mekanların iç açıcılığı, diğer taraftan şehrin orasına burasına şehrin mimarî kimliğiyle çelişik, fütursuzca kondurulan ve bereketli ovaya arsızca yayılmaya devam beton, çelik, cam, fabrika, site, otel, gökdelen zımbırtıları. Düzelir inşallah.
ANONS:
Sirkeci Garı’ndaki meşhur dergi fuarı günleri 4 Mayıs’ta başlıyor. Öğrenci dergilerine fanzinlerine şefkat gösterelim.