Çocuklarlaydı
Dün bir davete icabetle bir okuldaydım.
Dışarıdaki yağmurlu ve soğuk hava, daha okulun kapısından girer girmez nasıl da çocuk çığlıklarından oluşan ışıklı bir atmosfere doğru dönüşüvermişti.
Balkan göçmeni, Sinop, Pötürge, Adıyaman, Tokat, Trabzon ve Erzurum ağırlıklı ailelerin oturduğu semtin rengarenk çocukları, koşuşturup duruyorlardı özenli bir bakışla dizayn edilmiş okul koridorlarında.
Konuşma ve kitap imzasının icra edileceği orta büyüklükteki salonda, genç bir öğretmen Hanımefendinin dikkatle hazırlanmış takdimini müteakip dinleyici çocuklardan oluşan o büyülü evrenin kimbilir kaçıncı defa karşısındaydım işte.
O saf ve biraz mütecessis bakışlar, kendi aralarındaki fiskoslar, ellerindeki kitabın sayfalarını bir defa daha çevirip, orada yazılanlarla bendenizi özdeşleştirme çabaları… Sonra bazı dünya fiskelemeleri. Büyükler ve onların dünyaya, çocuklara yapıp ettikleri üzerine birkaç kelam.
Ve sonra o başka bir mantık uzayındaki canım sorular sorular. Aklımın erdiği kadar vermeye çalıştığım cevaplar. Ama bazan aklımın takılması; çocuklar için yazarken onlara bir şey öğretmek için değil, onlardan bir şey öğrenmek için yazan biri olarak o anda dünyada cereyan eden bambaşka olaylara kayıp giden aklımı havalandıran çocuk kahkahaları.
Ve elbette dünyada olup biten kötü şeyler için attığımız yüksek oktavlı protesto çığlıkları.
Sonra bu ülkenin insan çeşitliliğini işaretleyen, yüzler, yüzler, çocuk yüzleri. Ne kadar zengin ve güzel bir ülkeyiz böyle.
Edebiyata, kitaba dair içten ve yüksek bir ilginin işaretlerini idareci, öğretmen ve çocuklarda müşahade ettiğimiz ve salkımsaçak mutluluk zamanlarından kalma bir teneffüs ferahlığı.
Neydi?
Sadece okumak değil, yazmak denen tuhaf uğraşa da bulaşan çocukları görmek, dinlemek paha biçilemez bir şeydi.
İnanılmaz kimi işaret taşlarının üzerime devrildiği zamanlardan geçerken; Müteşekkirem!
Allah, çocuk seslerinin duyulmadığı bir dünyada yaşamaktan bizi korusun.
Çocuklar göğe baksın
Bulut seni severiz, sakın yanlış anlama.
Evet konuştuk biraz tartıştık açıkçası. Ben söz aldım, dedim ki endişeye mahal yok.
Bulut bu gelir elbet.
(…)
Ben çocukken yatardım çayır, bayır. Gökyüzüne bakardım bir bulut geçsin diye. Bulut işte kırmazdı çocukları, görünürdü o beyaz pamuktan gölgesiyle. (…)
Çaresizlik bu kadar çöker mi bir insana? Onlar artık insandan öte bir şey. Nasıl yani demeyin, kandan, çamurdan, acıdan ve ölümden oluşan. Kavranması zor artık, böyle bir vücut bulmuş.
Biz burda tartışalım, çocuklar göğe baksın.
O kadar baksınlar ki bulut onları görsün.
Çığlık çığlığa tepelere koşsunlar, bulutla konuşsunlar.
Bulut bu, herşeyi bilir. Aşağıda neler oluyor, an be an görür.
Gelir, güçten düşüp, yere serilmiş kervanın üzerinde durur.
Çocuklar görmüş öyle dediler.
Yemin ettiler, çocuklara inanın, onlar masum.
Bulut bir Türkiye olmuş o setin gölgesiyle. Mustafa Kutlu- Arkakapak Yazıları (Dergâh, Mayıs2016)