Bayramlık ellerimiz
Bayram sabahı denilince, İstanbul’da üçüncü kelime olarak, dile Süleymaniye gelir.
Çeyrek asrı çoktan devirdik Süleymaniye’deki bayram sabahlarında.
Dün de üç oğlum ve dostlarla birlikte oradaydık.
O tekbirler yine uğuldadı o kubbenin altında.
Namazdan sonra Süleymaniye’nin karşısındaki küçük dükkanların önünde hazırlanan geleneksel masamıza oturup bayramlaştık İstanbul’un her yanından gelen ahbaplarla. En yaşlımız sekseni geçmiş, en küçüğümüz altı yaşlarındaydı.
Poğaça ve çay ve lokum. Tellendirilen sigaralar.
Ve durmadan masaya eklenen dost yüzleri.
Birbirine uzanıp, birbirine eklenen eller sonra.
Durmadan tazelenen çaylara şeker yapılan geçmiş zaman anıları, latifeler.
Dünyada hiç acı yokmuş gibi kısa anların geçmesi masadan.
Artık aramızda olmayanların sessizce anılması.
Afrikalı, Suriyeli göçmen çocukların avludaki tenhalığı.
Kimbilir kaç onbininci bayramı gören Süleymaniye’nin taşlarını üstüste koyan Sinan da, mabedin bânisi Sultan Süleyman da birkaç metre ötemizde medfun idiler yüz yıllardır.
Çok sayıda koruma vardı dün Süleymaniye’de.
Daha Vezneciler’den itibaren giriş yasakları, aramalar Bayram namazı sevincini biraz gölgeliyor gibiydi.
Bana biraz abartılmış geldi uygulama. Tamam Başbakan gelmişti ama, emniyet için yan kapıların tamamı kapatılan Süleymaniye’ye girişte birkaç defa aranmak da biraz fazlaydı sanki.
Arakan’da da Bayram mıydı? Bayramdı! şüphesiz.
Muhammed Mursî’nin de Bayramı kutlu olsun öyleyse.
Yaşamaya çalışan milyonlarca Gazzelinin.
Unutanların da. Unutulanların da.
İçten, serin, nemli bir sevinç ve selam bulutu Bayram.
Benden sana, senden ona, ondan yine bana.
Yeryüzünü dolaşan ellerimiz.
Ellerimiz, bayramlık ellerimiz.
Bayram sabahı ilk kiminle bayramlaşmak isterdiniz
Bu soruyu bayram gecesi sordum ve ilginç cevaplar aldım. Bir kısmını sizlere naklediyorum:
* Bir çocukla bayramlaşmamışsan... Gerisini saymamak lazım...
* Ana-Baba hayattayken hissedilmese de göçtükten sonra “mıknatısın” kaybolduğunu anlıyoruz!
* Rahmetli babamla.Yemin ederimki sadece 1 kez elini öpüp sarılmak için sahip olduğum nerdeyse herşeyden vazgerim. Allah(cc) rahmetiyle muamele etsin.
* ilk, annemle bayramlaşmak isterdim, sonra yıllar önce lise son sınıfta iken kan kanserine yenik düşen kardeşimle:(
* Gurbette olanla. Hassaten ilk bayram. Zira bayram günleri garibliğin en çok hissedildiği günlerdir..
* Babacığımla :( o gittiğinden beri bayram kelimesi sadece 6 harften ibaret, anlamı yok ...
* Filistinli bir yetimle.. Yahut Suriyeli bir kimsesizle.. Yahut gözü yaşlı bir Arakanlı ile.. Bayramlaşmak onlara bayram yaşatacaksa tabi..
* Hz. İsmail ile.
* Çocukluğumla. Gerçek bayramı en son çocukluğumda bıraktım çünkü..
* Çok çok kalabalık bir kahvaltı sofrası gülen yüzler... Hepsini buyur ederken hepsiyle bayramlaşmak ne hoş olurdu.
* Benimle ilk kim bayramlaşmak istiyorsa onunla.
* Babasız bi çocukla..
* 4 yaşındaki yeğenim ile.. Bayram’ın önemi sıcaklığı ve samimiyetini anlasın anlayalım diye ...
* Mezardakilerle. Hiç tanımadığım insanları özlüyorum. Kök deyince aklıma mezarlık geldiğindendir belki.
* Kendimle. Kendisiyle barışık olmayan başkası ile bayramlaşsa ne olur?
* Rasulullah (sav) ve ashabı ile ..
Kendine vermek
Kurbanı kesip, işleyip buzdolaplarına doldurmayı hiç anlamam. Ve hiç anlamam, vermek ferahlığı ile depolamak zahmetinin yer değiştirmesini. Buzdolabına zulmedilmemeli. Ne kadar verilirse, dağıtılır, ikram edilirse o kadarı kalıyor. Öyle buyurmuştu Efendimiz. Selam ve salat O’na.
ANONS
Git ve sarıl ona. Küskünse küskünlüğünün haddini bilsin.