Batman’da bahar Siirt’te Ulucâmi

Şehre inince latif bir hava ve sıcak bir dost yüzü karşıladı.

Batman havaalanından çıkıp, şehrin yeni yüzü ve ana caddesi denebilecek bir bulvardan şehre giderken iki yanda akan ve her şehirde görmenin adeta bir ‘farz’ olduğu cam kaplama, marka ve avm standartlarının içinden geçtim.

Bir okuldaki küçük dostları ziyaret ve hasbihalden sonra şehrin eski merkezine dümen kırdım. Küçük çayhaneler, pratik kebapçılar, iyi tütüncüler ve kaliteli kuruyemişçilerin estetize ettiği ‘normal’ şehir dokusunun içinde birkaç saat geçirdim.

Ertesi sabah bir okulda buluştuğumuz ortaokullu dostların ve hocalarının rakik ilgisi bütün yorgunluğumuzu bir daha alıp götürdü. Onlar arasında Bosna’nın Ağıdı isimli bir kitap yazan İslam Şakar isimli genç bir kardeşimin olduğunu görmek, beni ayrıca mutlu etti.

Sonrasında ev sahibimiz ve mihmandarımız Veysi Bulut Beyfendiyle rotayı Siirt’e kırdık. Yol boyunca şehrin sosyolojisi, tarihsel arka planı üzerine içine çokça mizah da karışan izahlar dinledim.

Siirt, şimdiye kadar görmediğim iki şehrimizden biriydi. Bunda hukukçu Ömer Faruk Sevgili dostumun “şehri beraber gezeceğiz” vaadinin etkisi de var. Yol üzerindeki Kurtalan’ın içinde kısa bir turdan sonra vâsıl olduğumuz Siirt, artık demografik yapısı, kısmen ekonomik dengeleri değişmiş bir şehir.

İstanbul’da “Kadınlar Pazarı”ndan aşina olduğum kimi yiyeceklerin otantik hâlini görme ve test etme imkânları vardı elbette. Perde pilavı, büryan, otlu peynir, meftune, kaçak çay filan.

18-04/04/ekran-resmi-2018-04-04-235811.png

Bendeniz Ulucami’nin yolunu tuttum. Arapça ve kürtçe tekellümlerin arazından geçerek, ‘artık’ şehrin merkezinde gibi durmayan câmiye vardım. Başarılı bir restorasyondan geçen câminin iç ışıklandırmasını biraz yapay buldum. O saf taş duvarların, galerilerin derinliğiyle mütenasip değildi sanki. Ayrıca Kütahya Ulucamii’nin zarif iç çeşmesinin üzerinde de bulunan ‘namaz vakitlerini gösteren elektronik zımbırtı’ Siirt Ulucâmiine de yakışmamıştı, gözü tırmalıyordu. İşlevi konusunda da kuşkular içindeyim.

Küçücük dükkânlarda pedallı tezgâhlarda tek başına iplikli piyano çamıyormuş gibi yün halı, seccade dokuyan adamlar gördüm. Yoğun dama oynanan birkaç kahvenin içiçe bulunduğu küçücük çarşı meydanlarından geçtim. Menengiş kahvesinin ana yurdunda yol Tillo’ya düşmeden olur muydu?

İki genç eğitimci dostun daha eklenmesiyle Tillo’ya vardık. O bilinen ziyaretgâhın o bilinen havasını teneffüs edip yeniden Siirt’e döndüğümüzde Batman’daki İstanbul uçağı kaçmıştı.

18-04/04/ekran-resmi-2018-04-04-235311.png

Kaçar. Uçaklar kaçar. Çok uçak kaçıran biriyim. Korsan mı olsaydım, nedir?

Batman’a bahar gelmişti. Siirt’teki Ulucâminin minaresi harikaydı.

Uçak da kaçarsa kaçsındı efendimiz, ne yapalım yâni.

18-04/04/ekran-resmi-2018-04-04-235503.png

Kırılmış tarihlerin insanları

İnsan bir şehre varınca, önce mezarlıkları ve daha sonra eski çarşıları dolaşmalı. Nasıl ki büyük alışveriş merkezlerinin özel meraklıları varsa, yakın tarih müzesi gibi olan eski eşya çarşılarının da özel meraklıları vardır. Ucuz eşya peşinde olan göçmen işçilerin arasında seyrek de olsa rastlarsınız onlara. Eşyaları derin bir ilgiyle incelediklerini görürsünüz. Hangi eşyanın hangi boşluğu doldurduğunu sanki biliyor gibidirler.

Göçmenler ise çoğunlukla kırılmış tarihlerin insanlarıdırlar. Yaniden yerleşik hayata geçemedikleri sürece, kendi işlerinden başka bir şey pek ilgi uyandırmaz onlarda. Aslında, pek farkında olmasalar da, bu hâlleriyle metafizik bir sınırda durmaktadırlar.

Karışık bir yerdir orası. Çok karışık...Gürsel Dönmez-Derin Mesele-Ötüken Yayınları

18-04/04/ekran-resmi-2018-04-04-235755.png

Türkiye-Rusya-İran-Çin… Değişebilir mi dünya? Bu masa devrilmeden ne kadar ayakta kalır?

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.