Ana tarafından Anadolulu
Genç gazeteci arkadaşım zaman zaman şöyle bir cümleyi neşeyle zikrederdi:
“Ana tarafından Anadolulu, Baba tarafından Honalululuyum.” Sonra da basardı kahkahayı.
Birkaç gündür Anadolu’yu geziyorum. Akdeniz, Ege, İç Ege ve Marmara. İlk bakışta gelecek çeşitli itirazları da hiç önemsemeden şunu söyleyebilirim: Anadolu’da hayat İstanbul’dan bir çok bakımdan daha kaliteli ve insanî.
Henüz ve iyi ki turistikleşmemiş yerlerdeki şehir dokusu, insani ilişkilerin sahiciliği, yiyip içilenlerin lezzeti, tabiatla direkt ilişkinin verdiği inşirah… Velhasıl hayatımızı çevreleyen ve metafizik bakışımızı ziyadesiyle etkileyen fizik çevre açısından Anadolu fark atıyor.
Son yılların istiflediği yoğunluk ve yorgunluğa bakılırsa İstanbul’daki taşra ve taşralılık artık Anadolu’dan kesinlikle daha ileri düzeyde. Artık 15 milyonu aşan bir nüfusun ne kadarı günlük hayatta o ‘ideal’ İstanbul ve kültürüyle temas hâlinde?
Daha günlük hayatta trafik etrafındaki sorunları ve hırtlıkları çözememiş, daha o güzelim çeşmelerini akıtmayı başaramamış bir şehirlilik iddiası olabilir mi?
Evet İstanbul bugün de Anadolu’yu biçimlendirmeye, etkilemeye devam ediyor. Ama bunu kültürel incelikler üzerinden değil, ne yazık ki çirkin toplu konutlar, zevksiz mekan düzenleme ve isimlendirmeleri, AVM merkezli tüketim ve eğlence kodları üzerinden yapıyor. Belki artık o incelikler İstanbul’un kendisine de yetmediği ve kalmadığı için.
Böylece hangi şehre giderseniz gidin, oraya ‘özel ve yüksek bilinç düzeyli şefkatli bir el’ değmemişse ne yazık ki bütün ana caddeler birbirine benziyor. Her yerde ama her yerde gördüğümüz için artık bıkkınlık veren markalar ve onların benzer dizaynları. O kadar. Çiğköfte zincirleri bile bir örnek, acayip bir şey. Oysa sokakları birbirine benzeyen şehirler ve şehirleri birbirine benzeyen ülkeler sıkıcıdır. Biz de bu teoriyi boşa çıkarmıyor ve sıkılıyoruz.
Bu satırları Kütahya’da bir çay bahçesinin fıskiyeli havuzunun yanından yazıyorum. Yerler çakıltaşı döşeli. Az ileride görmediğim bir noktadan güvercin, tavuk ve horoz sesi geliyor. Ulucami’nin hemen karşısındayım. Ulucami’nin içinde, muazzam hatlar dışında, müezzin mahfelinin altında şıkır şıkır akan küçücük havuzlu ve suyu içilsin diye bir pınar var. Dışarı çıkıyorsunuz, sıra sıra narin pınarlar akışıyor. Hemen yanında dünyanın en güzel yapılarından biri olan ve içine girdiğinizde sizi, akan bir dizi çeşmenin su seslerinden, akustiği mükemmel bir ortamda senfonik bir orkestra bekliyor. Sonra karşınızdaki kahvehanenin bahçesine geliyorsunuz şıkırdayan fıskiyeli havuz. Toplam 150 metrekarelik bir alanda bu kadar su çeşitlemesi! İnanılmaz. Ama öyle; “Kütahya’nın pınarları akışır…”
Son iki yılda İstanbul’u terkedip Ege’ye veya Anadolu’nun değişik bölgelerine yerleşen insanları anlayabiliyorum. Diyebilirim ki o insanlar gerçekten de İstanbul’da ‘yaşamaya’ çalışan on milyonlardan kesinlikle daha fazla yaşıyorlar. Hayatı da, İstanbul’u da.
VAY CANINA
Geçen akşam tivitırdaki dostlardan geceye yol için bir cümle bırakmalarını istedim. Gelen cümlelerden bir kaçını aktarıyorum:
* Yolsuzum abi.
* Yola yolladım seni/Yollar yormasın seni/ Hızır tutsun elinden de/ Bana yollasın seni (Tokat türküsü)
* Yol sadece yola çıkamayanlar için uzundur.
* Yol uzun mevzu derin sabah aydınlık.
* İnsan için önüne çıkan bütün yollar ‘yürünebilir’ yollar ise o insan artık kaybolmuş demektir. (İsmet Özel)
* Kaybedenler Kulübü Yolda, yoldaymış sayın Kuşbeyin
* Evvel refik, ba’del tarik.
* “Gönül gönüle değince yol mu dayanır hey dost yol mu dayanır?”
* “En uzun yoldur insanın içi” demiş Cahit Zarifoğlu. O halde yolumuz açık olsun.
* Yolda anlatırım.
* Ya bir yol aç ya bir yol bul ya da yoldan çekil.
* Yolcuyum, yolcusun, yolcu.
* Evlerinin önü yoldur/Yolun sonu karakoldur.
* Yol bir yere gitmez, o bir durma biçimidir. Yaşamak hızlı bir ölme biçimidir.
* “Mataramdaki suya tuz ekledim”
* Yolculuk ne tarafa azizim:)
* Serebanı yakalarsam soracağım, takıldık gidiyoruz köftehora.
* Bazen zamana bırakmak en iyisidir. Yani su akar yolunu bulur.
* “Yol sizi nereye götürüyorsa oraya gitmeyin. Yol olmayan yerden gidin ki; iz bırakın.” Don Passos
* Tek yürü. Gittikçe çoğalmak için.
* Vardığında ara mutlaka.
* “Allah’a giden yollar, mahlukların nefesleri sayısıncadır. Her bir şahıs için bütün mahlukların nefesleri sayısı kadar Allah’a giden yol vardır.”
* “Yol mu? Gittiğimiz yerde yola ihtiyacımız yok!”
* Soyadım yolcu. Adım Tarık.
* Her yol ahirete çıkar.
* Gidersen yol senindir.
* Yol O’nun varlık O’nun gerisi hep angarya.
* Bütün gidişler hükümsüzdür, herkes derdine dönsün.
* Bizi çıkmaza sokup, yolun açık olsun dediler.
* Biletinle kimliğini yanına aldın mı?
* Yalnız evini özlediğinden yoldan nefret edersin.
* İçinde(n) yol geçen cümlelere zaafım var.
ANONS
Kurban Bayramı geldi.
Uyarıların çoğu kurban hakkında değil, trafik kuralları hakkında. Bu sana tuhaf gelmiyor mu?