Wagner sever misin?
Ben sevmem. Müziği de, düşüncesi de itici gelir. Belki önyargılarımdan, belki Alman faşizmi ile bir şekilde özdeşleşmiş olmasından en başarılı eseri sayılan Parsifal’i bile dinlemek zoruma gider.
Benim sevdiklerim Brahms, Grieg, Britten, Barber gibi besteciler. Mesela Brahms’ın üç numaralı senfonisini, özellikle de ilk bölümünü bıkmadan usanmadan dinleyebilirim.
Brahms beni bestesini yaptığı Weisbaden’e, aslında Ren nehrinin farklı bir kıyısına, biraz daha kuzeye, güzel günler geçirdiğim Bonn’a götürür. Beethoven’in evi de Bonn’dadır zaten. O da beni etkiler. Arabesk de severim, Bossa Nova da, caz da. Feyruz, Joan Baez, Arja Saijonmaa da dinlerim. Candan Erçetin, Müzeyyen Senar, Orhan Gencebay hoşuma gider. Fakat hiç biri Brahms’ın yerini tutmaz.
Wagner’i ise dinlersem mesleki nedenlerle dinlerim. Çünkü Wagner, önemlidir. Siyasi düşünce tarihinde ve siyasetin pratiğinde hoş olmasa da bir yere sahiptir. Sadece besteci değildir. Aynı zamanda Alman bütünleşmesinin ve Aryan milliyetçiliğin taşıyıcısıdır.
Pek çok çağdaşı gibi o da Yahudi düşmanıdır. Yahudileri yabancı olmakla suçlamış, bu yüzden de kendilerini sanatsal biçimde ifade edemeyeceklerini yazmıştı. Müziğinin ölümünden yıllar sonra Münih yakınlarındaki Dachau toplama kampında tutsaklara dinletildiği anlatılır. Hitler’in de hayran olduğu bestecilerdendir kendisi.
Oysa 1813-1883 yılları arasında yaşayan Wilhelm Richard Wagner otuzlu yaşlarında Dresden’de yaşarken sosyalizm fikriyle haşır neşir olmuş, Bakunin’le dostluk kurmuş, Proudhon ve Feuerbach’ın düşüncelerinden etkilenmiş. Fikrini muhtemelen 1848’de Avrupa’yı ve tabii ki Dresden’i etkisi altına alan devrim dalgasının başarısızlığa ulaşmasından sonra değiştirmiş.
Avrupa düşünce tarihi üstüne çalışmış olan Frank Turner’a göre felsefi anlamda Wagner en çok Schopenhauer’dan yararlanmış. Müziğin insanda istenci tetiklediğine, dünyanın içsel doğasını açığa çıkarttığına inanmış. Son operası Parsifal tam da bunu yapmak için Kutsal Kase’ye dayanan kan kardeşliği hikayesi üstünden 1871’de gerçekleşen Alman bütünleşmesini kutsamış.
Müzikte ise kendisine atfen en çok Beethoven’den ilham aldığı rivayet edilir. Zaten Parsifal de müzikten anlayanların beğendiği bir operadır. 1882’de ilk kez Bayreuth’ta (Bavyera) seslendirildiğinde övgüyle karşılanmış, daha sonraki yıllardaki performanslarını seyreden Mahler, Debussy, Sibelus gibi bestecilerden bol bol iltifat almış.
İtiraf etmeliyim ki Londra Kraliyet Operası’nın bundan yedi yıl önce kaydettiği yorumunu YouTube’dan seyrettiğimde benim de hoşuma gitti. Günümüz kostümleriyle, geometrik kalıplı minimalist sahne dekoru altında sergilenen performans belki de dilini anlamadığım, orijinal mesajını kavrayamadığım için hiç seyredilmez gibi gelmedi.
Wagner’in talihsizliği sanırım yarattığı Gesamtkuntswerk’in, yani kapsayıcı sanat eserinin, Yunan tragedyalarına benzeyen müzikli dramın, geleceğin sanat biçimi diye müjdelediği Parsifal’in ve diğer eserlerinin gelecekte tahmin dahi edemeyeceği büyük bir trajediye, bir soykırımına kolaylaştırıcılık sağlamasıydı.
O, Yunan tragedyasının Yunanlıları tek bir toplum haline getirdiğine inanarak aynı şeyi kendi ülkesi Almanya için de gerçekleştirmek, ulusunun inşasında rol oynamak istemişti. Wagner Yunan sanatının başarısının mitleri, efsaneleri kullanmaktan kaynaklandığını düşünüyordu. Hiç şüphesiz başarılı da oldu.
Hem Almanya’nın kültürel anlamda ortak mitler etrafında birleşmesine, hem de ortak bir iç düşman, “öteki” yaratılmasına katkıda bulundu. Geriye estetik anlamında değerli sayılan eserler de bıraktı. İlk kez 1876’da sahnelenen “Ring” 15 saat süren bir maratondu, aslında günümüzdeki televizyon dizilerinin öncüsüydü ve birkaç gece üst üste gidilip seyrediliyordu.
Uzun adı “Der Ring des Nibelungen” olan Ring’in özü altın hırsıyla lanetlenmiş tanrıların hikayesine dayanıyordu. Alman ve İskandinav efsanelerinin sentezinden oluşmuştu. Wagner, yine Turner’ın bize ve zamanında derslerinde öğrencilerine aktardığı gibi, aşk ile para arasındaki gerilimi, paraya sahip olmak pahasına ödenecek bedeli ortaya koymaya çalışıyordu.
Vaktiniz ve keyfiniz olursa, değişik bir şeyler yapmak isterseniz Wagner’i dinleyin, hatta seyredin, hakkında yazılanları okuyun ve onu düşünün derim. Eserlerinden değilse bile hayatından çıkartabilecek çok ders var. Radikal ve sol sayılabilecek bir siyasi tavır alıştan Aryan Alman uluslaşmasını destekleyen eksene kaymasını ve anti-semitik duruşunun onu tarih içinde sürüklendiği yeri görmemiz, görebilmemiz bana önemli gibi geliyor.
Diğer yandan politik duruşu yüzünden eleştirilse de Proust’tan Rilke’ye, Boudelaire’den Mann’a bir çok şair ve edebiyatçı için ilham kaynağı olduğunu, eserlerinin hala çalındığını da unutmamak gerek. Yok eğer zamanımı Wagner veya Wagner gibilerle harcayamam diyorsanız okunacak, dinlenecek, seyredilecek, kendimizi salgının duygusal baskısından kurtaracak o kadar çok şey var ki. Yeter ki seçelim. Her anlamda sınırlı zamanımızı değerlendirelim. İyi ve sağlıklı bir tatil günü dileğiyle…