Netanyahu’yu kimse durduramayacaksa...
7 Ekim’de Hamas ve diğer radikal grupların başlattığı saldırı Filistin halkı ve ülküsü için büyük bir yıkıma yol açtı. Çoğu kadın ve çocuk 33 bine yakın insanın ölmesine, Gazze’nin yaşanamaz bir yer haline gelmesine, iki devletli çözümün temelini oluşturacak toprakların bir kez daha İsrail’in eline geçmesine neden oldu. İsrail ilk anda sarsılsa da bu saldırıyı genişlemek, yeni yerleşim yerleri açmak, hepsinin ötesinde de etnik temizlik gerçekleştirmek için fırsata dönüştürdü.
Saldırı kararının hangi saikler göz önünde bulundurularak verildiğini, bu saldırıyla ne amaçlandığı bilmesek de makul tahminler İslam dünyasını İsrail karşısında birleştirmek, İbrahim Anlaşmalarıyla başlayan ve Suudi Arabistan’la finale ulaşması beklenen İsrail-Arap yakınlaşmasını durdurmak olduğu yönünde. Olasıdır ki İsrail’in vereceğe tepkiye ve oluşacak sivil can kayıplarına istinaden Müslüman dünyanın da savaşa bir şekilde katılacağı öngörüldü.
Eğer bu tahmin doğruysa Hamas (askeri) liderliği fena halde yanıldı, halkına ve temsil ettiği davaya büyük bir darbe vurdu. Bırakın diğerlerini bir kenara İran dahi bu savaşa ancak dolaylı yollardan, Yemen ve başka yerlerdeki vekilleriyle katıldı. Arap Birliği ve İslam Konferansı Teşkilatı insani yardım sağlamak ve dünyayı savaşın büyümesinin yol açabileceği sorunlar konusunda uyarmak dışında sorumluluk almak istemedi.
Yaptıkları saldırı sadece Netanyahu’ya yaradı, siyasi ömrününün uzamasına, yargıyla dertte olan başının rahatlamasına yardımcı oldu. 1948’den bu yana sürekli daralan Filistin haritası bir kez daha daraldı. İsrail sağının genişleme, iki devletli çözüm fikrini tarihe gömme, Arapları Yahudi devleti diye gördükleri İsrail içinde eritme düşüncesinin hayata geçmesine yardımcı oldu. Refah’a yönelik saldırılar artarsa Gazze’de Filistinli kalmaması olasılığı bile var.
İsrail gerçekleştirdiği soykırıma varan kıyımla belli ki nihai hedefine ulaşmak, Gazze’yi Filistinlilerden temizlemek istiyor. Gerçekçi olursak Netanyahu’yu bu hedefe ulaşmaktan alıkoyacak bir güç de bulunmuyor. Ne Biden, ne de Scholz ona dur dedi. Tek söyledikleri savaşınız meşru fakat sivil insan kayıpları fazla,tedbir alın da çok fazla insan ölmesin. Bir de siz Hamas’ı tasfiye ederken bırakın biz dünya kamuoyunun vicdanını yumuşatacak işler yapalım diyorlar.
Güney Afrika’nın başvurusu ve ustaca hazırlanmış dilekçesiyle Uluslararası Adalet Divanı’nın alacağı herhangi bir kararın da İsrail üstünde etkili olması olasılığı zayıf. AB’nin yerleşimcilere uyguladığı yaptırımların ya da Türkiye gibi ülkelerin İsrail’e yaptığı ihracatın durdurulmasının sonuç getirmesi tarihteki benzeri olaylar düşünüldüğüne imkansıza yakın. Nihayetinde kimse kendi başlatmadığı, faydasına inanmadığı bir savaşa müdahil olmak istemiyor.
Zaten İsrail’in yakın dostu ve müttefiki Amerika da savaşın büyümemesi, yayılmaması için gerekli tüm askeri ve diplomatik tedbirleri alıyor. Haklı infialler, cılız da olsa sokağa yansıyan tepkiler, Avrupa şehirlerinde düzenlenen gösteriler de ne yazık ki İsrail’in siyasetini değiştirecek sonuç doğurmuyor, doğuracağa da pek benzemiyor. Filistin’in devlet olarak bir kaç parlamento tarafından daha tanınmasıysa sonuçtan ziyade insani ve siyasi çaresizliğe işaret ediyor.
Benim görebildiğim kadarıyla Filistin sorununa karşı hassasiyeti olan devletlerin genel beklentisi Hamas sonrasında sorunun çözümünü talep etmek, 1967 sınırları üstünden değilse dahi bir şekilde bu sorunu her iki tarafın da yaşadığı büyük şokun etkisiyle bir çözüme kavuşturmak. Bunun için de daha fazla insani kayıp verilmemesi, daha doğrusu İsrail’in etnik temizlik politikasından vazgeçirilmesi gerekiyor.
Gazzeliler de yardımlarla, açılmayan kapılarla, komşularına sığınmalarını engelleyen uygulamalarla bulundukları yerde tutulmaya çalışılıyor. Irak’taki, Suriye’deki, Ukrayna’daki ve hatta Afganistan’daki insanlara tanınan sığınma hakkı Gazzelilere tanınmıyor. İsrail’in bilinçli bir şekilde ittiği, öldürdüğü, sakat bıraktığı, açlığa ve susuzluğa mahkum ettiği insanlar dava uğruna yerlerinde kalmaya zorlanıyor.
İltica etmelerinin, komşularına sığınmalarının Filistin davasına hizmet etmeyeceği, İsrail’in işine yarayacağı, Mısır ve muhtemelen Ürdün üstünde baskı oluşturacağı gerçek. Öte yandan onların insan oldukları, dava uğruna feda edilmeyecekleri de gerçek. Bence Türkiye’nin artık bu ikinci gerçekten hareket etmesinin, İslam dünyasını yiyecek ve barınma yardımı ötesinde daha yaratıcı çözümler bulmaya lisanı münasiple teşvik etmesinin zamanı geldi. İdeali tabii ki İsrail’i durdurmak, ateşkesi sağlamak ama durduramıyorsak insanlığımızı unutmayalım…