Yobazlığın solcusu da merdiven altı İslamcısı da aynıdır
Demokrasi kültürünü içselleştirememiş ideolojik toplumlarda, farklı aidiyetlere mensup toplum kesimlerinin her zaman belli kutsalları ve ideolojik liderleri olur. Pek tabiidir ki bu tür toplumlar sosyolojik anlamda küçük ‘cemaatçikler’den oluşur.
Her ne kadar görünürde farklı kültürel kodlara mensup olsalar da bu sosyolojik cemaatlerin temelinde ‘birey’ olmadığı için hemen hepsi özsel anlamada sürü kültürüne tabidirler ve doğal olarak sol ya da İslamcı cemaatler birbiriyle benzeşen kutsallara göre hareket ederler.
Türkiye’de özellikle siyasal anlamda yaşanan tecrübeler göstermiştir ki Türkiye’deki Ortodoks solun ve dinin temel değerlerinden uzaklaşmış merdiven altı İslamcıların zihin dünyaları esas itibariyle aynı işleyiş mekanizmasına sahiptir. Mesela demokrasi kültürüyle arası pek iyi olmayan Ortodoks solun belli kutsalları vardır, Kemalizm’e bir kutsallık atfettikleri için herkesin aynı ritüellerle kutsamasını beklerler. Kimin Anıtkabir’e ya da benzer törenlere kaç kez gittiğinin çetelesini tutarlar ve buna göre aforoz mekanizmasını işletirler.
Biliyoruz ki Mustafa Kemal bu ülkenin bir değeridir ve bu ülkeye arkadaşlarıyla birlikte genç bir Cumhuriyet armağan etmiştir. Eğer meseleye böyle bir hakkaniyet çerçevesinden bakılabilse, buna kimsenin bir itirazı olamaz. Ama Kemalizm’i bir din gibi takdim ederseniz o başka bir şey olur… Oysa modern demokrasilerin kutsal liderleri olmaz, hak ve özgürlük temeline dayalı evrensel değerleri olur.
Bu açıdan bakıldığında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” mottosuyla başlattığı değişim adımlarının çok değerli olduğu kanaatindeyim. Ancak Kılıçdaroğlu’nun bu değişim adımlarının önündeki en büyük engellerden birisi, ulusalcı ve Ortodoks solun kinci kampanyalarıdır. Maalesef bu kesimler şu günlerde, bugüne kadar bir şekilde AK Parti’ye oy vermiş, yanında-yöresinde bulunmuş bütün dindar kesimleri “siyasal İslamcı” yaftasıyla adeta şeytanlaştırmaya çalışıyorlar.
Bunun en son örneği 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le ilgili yürütülen nefret kampanyasıdır… Bilindiği gibi Abdullah Gül geçtiğimiz hafta, yıllardır hakkında tekrarlanan yalanlarla ilgili bir açıklama yaptı. Bu konuyla ilgili Yıldıray Oğur’un iki gün önce KARAR’daki yazısında yer alan şu ifadeler, yürütülen kirli kampanyayı net olarak ortaya koyuyor: “Milli bayramlarda hastalanan Gül” diye Google’ladığınızda karşınıza bu yalanın ne kadar rahatça tüketildiğiyle ilgili geniş bir külliyat çıkıyor.
2012’den beri Ekşi Sözlükte açık olan bu entryde on yıldır oluk oluk nefret akmış.
Halbuki Gül, 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde sadece 2012 yılındaki 30 Ağustos törenlerine kulağından geçirdiği ameliyat yüzünden katılmamıştı. Ve bu ciddi bir rahatsızlıktı.
Hasta yatağından paylaştığı fotoğrafın ardından başlayan propaganda ise 10 yıl sürdü.
Gül, çektiği videoyla 7 yıl boyunca sadece bir kez törenlere katılmadığını söyledi ama bu bile ikna edici bulunmadı.
Bu kez bayağı ciddi gazeteler ve siteler Gül’ün yalan söylediğini ispatlamaya çalıştılar.”
Maalesef Türkiye’de yaşanan yobazlık sadece Sol’a has bir durum da değil elbette. Bir de merdiven altı İslamcılar var ki onlar da başka tür bir yobazlığın tescilli markaları…
Bu tescilli yobazların hedefinde de yine dindar-muhafazakar insanlar var. Mesela AK Parti’nin temel taşlarından olan, kuruluş felsefesinin oluşmasında büyük emeği bulunan, ancak bugün yaşanan kirliliklere bulaşmamak için farklı bir duruş sergileyen AK Parti’nin kurucu babalarını bile şeytanlaştırmada adeta Ortodoks solla yarış halindeler.
Şu günlerde bu tayfaların kalemşörleri öylesine nefret yüklü yazılar yazıyorlar ki doğrusu, zerrece vicdan sahibi olan herkesi utandıracak nitelikte. Bu konuda iktidar medyasında yer alan yazılardaki şu cümleler, hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak kadar açık ama bir o kadar da daramatik: “Abdullah Gül gibi, düne kadar ‘İslamcı’ takılan siyasi figürlerin, 2023 seçimleri öncesinde maske değiştirip ‘Aslında içten içe ne kadar Kemalist olduklarını’ kanıtlamaya çalışmaları ne garip ne de şaşırtıcı geliyor bana.”
Ama esas şu ifadeler, galiba merdiven altı İslamcılığın zirvesini oluşturuyor: “Abdullan Gül, Cumhurbaşkanı olduktan sonra kendisini Çankaya’ya taşıyan kesimleri değil, karşısında duranları yoldaş olarak seçti.”
Şu yoldaşlık sloganı da bizden olsun: Doğu Perinçek ve Bahçeli yoldaşlar AK Parti’ye hayırlı olsun…