Yes’in şarkısıyla gökyüzünden bakmaya ne dersiniz…
1980’ler adeta deli gibi “Yes” ve “You 2” dinlediğimiz yıllardı… O günlerde elimdeki küçük bir kaset-çalardan günlerce Yes’in “Fragile” albümündeki şarkıları tekrar tekrar dinlediğimi hiç unutmuyorum. Sanki dünya başka türlü dönüyordu, her gece şiirlere şarkıları ekleyip kimselere görünmeden kalbimde uzun yolculuklara çıkardım.
Kuşkusuz her müzikseverin kalbinde, Yes’in farklı şarkıları vardır ama ben her zaman Fragile ile Yes yolculuğuna başlıyorum.
“Fragile” albümünün ilk parçası olan “Roundabout”un tam ortasında, /Gölün içinde ve etrafında/ Dağlar gökten çıkıp orada duruyorlar/Yirmi dört saat sonra orada olacağım, aşkım/ sözlerini duyduğunuzda, gökyüzünün altında bütün kalbinizle o muhteşem dansa eşlik etmeye başlarsınız…
İngiliz progresif rock grubu Yes’in esas parlak günleri gitarist Steve Howe ve klevyalı çalgılarda önemli bir isim olan Rick Wakeman’ın katılmasıyla başlar. Bu ekip kelimenin tam anlamıyla Yes’in altın karosudur.
Bugün bile Yes’i dinlemeye nereden başlasak diye sorulsa, hiç kuşkusuz benim cevabım “Fragile” albümü olacaktır.
Çünkü “Fragile” albümü, Yes’in Magnum Opus’u kabul edilen “Close to the Edge”e giden yolda, dinlenebilecek enfes bir Progressive Rock albümüdür.
Bu öyle bir albümdür ki içinde bir müzikseverin aradığı her şey vardır. Örneğin albümün açılışındaki “Roundabout”daki, ölçülü ve de merakınızı cezbeden akustik gitar ve piyanolu giriş bölümü bile sizi şarkıyla müthiş bir maceraya hazırlamaya yetecektir.
Albümdeki 9 şarkıdan 5’i her bir müzisyenin solo olarak planlayıp kaydettiği kısa parçalardan oluşur. Steve Howe’ın klasik gitar için bestelediği o enfes “Mood for a Day” haricinde kalan eserler daha çok “deneysel” niteliktedir. Jazz ve Rock formlarının yanı sıra orkestral kompozisyon ve düzenleme unsurlarının da ustaca kullanıldığı iki muhteşem eser. “South Side of the Sky” ve “Long Distance Runaround” ise grup müziğinin seçkin örnekleri olarak albümde yıldızlaşan iki önemli
şarkıdır. Albümün kapanışında yer alan “Heart of the Sunrise” ise hardcore Yes hayranları için müzikal ziyafetin adeta doruk noktasıdır.
70’li yıllardaki cesur tavırlarıyla synthisizer ve ses efektlerini kullanmaları, progresif müziğin içine yenilik katmalarını sağlamış ve genel anlamda modern müziği zenginleştirmiştir. Senfonik progresif rock türünde ‘Roundabout’, ‘Awaken’, ‘Close To The Edge’ gibi unutulmayacak başyapıtları vermelerinin en önemli faktörlerinden biri de hiç kuşkusuz vokalist Jon Anderson’un müziğe ve gruba olan sanatsal katkısından gelir.
Bu sayede, 80’li yıllarda müziklerini milyonlara ulaştırmayı başardılar. Daha da önemlisi, dijital müzikle ilgilenenlere ‘Owner Of A Lonely Heart’, ‘Rhythm Of Love’ gibi müthiş parçalarıyla ilham kaynağı oldular.
Rock müzik tarihinde en çok kadro değiştirmiş ama aynı zamanda en uzun soluklu gruplarından biridir Yes. Ama bu uzun müzik yolculuklarında imza attıkları işlerle birçok dönemi yaşamış ve belirli bir oranda da dönemlerini biçimlendirmişlerdir. Gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde Yes’in, progresif rock müziğine yön veren, klasik müzikle cazı harmanlayıp müziklerine katan çağının en büyüklerinden birisi olduğu anlaşılacaktır.
Yes’i bütün coğrafyalarda öncü konumuna taşıyan en önemli özellik ise, gerçek ve büyük senfonilerle çalışarak her zaman bir adım önde olmaları ve yeni türlere imza atmış olmalarıdır. Bu etkileyici gelişimleri sayesinde sınırlarını daha da genişletmişler, mistik ve geniş çerçeveli anlatımlarıyla daha büyük kitlelere hitap ederek popülerlikleriyle sınırları zorlamışlardır.
Ölümler ve ayrılıklardan sonra 2023 yılında çıkan Mirror to the Sky, Yes‘in tarihinde daha önce de bir çok kez yaşanmış karışık ve zor zamanların sonucu olarak doğmuş bir albümdür. Pandemi döneminin zorluklarına rağmen, sıkı bir albüm…
Temelde bir önceki The Quest‘in yapısına benzer bir müzikal yapısı vardır, ancak The Quest‘e göre daha derli topludur. Albümün açılış şarkısı Cut from the Stars‘ın enerjisi oldukça yüksektir. Yes müziğinin imzalarından biri olan sert zaman geçişleri, melodi dönüşümleri ve vokaller ile bu şarkı geçmişin Yes müziğini hatırlatır bir bakıma ama tonlar ve melodiler muhteşemdir, kısacası parlak bir açılış şarkısıdır… Sherwood‘un keskin bas gitarı ve Shellen‘in keskin zaman
geçişli davulları Chris Squire ve Alan White‘lı Yes‘i kesinlikle aratmayan bir özelliğe sahiptir. Şarkının o kadar güçlü bir enerjisi vardır ki dinlerken hiç bitmesin istersiniz...
Albümün açılışı Howe‘un gitarı ile biraz melankolik başlasa da vokaller ile birlikte yine o keskin zamanlı ve kemik gibi bas gitarlarla temposunu yükseltmektedir. Şarkının sonunda ise baştaki Howe‘un o ağlayan gitarına döner şarkı.
Şimdi oturup Yes’in “South Side of the Sky” şarkısıyla gökyüzünden bakmaya ne dersiniz…
/Gün ışığı bazen dağlarda kaybolurken
Nehir bedeli hiçe sayarken
Ve gökyüzünde erir, ölürken hissettiğin sıcaklık
O günkü kadar ısınmış mıydık hiç, milyon mil ötede?
Bütün sonsuzluktan görülüyorduk./