Rabia hikayesi için mutlu son mu?
“Uluslararası platformlarda darbeci Sisi’yi cumhurbaşkanı olarak kabul etmediğimi söyledim. Benim için Mısır’ın Cumhurbaşkanı Mursi’dir. BM’de onunla (Sisi) aynı masaya oturmadım. Oturursam kendimi inkar ederim.” Bu sözler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ait.
Tuhaf şeşler oluyor memlekette…
“Darbeci Sisi” söylemiyle başlayan Rabia hikayesinin Sisi ile el ele bitmesi nedense beni hiç heyecanlandırmadı.
Galiba “mutlu sonlar” pek bana göre değil. Nedense mutluluk gözyaşlarının kapısında sürekli elde mendille beklemek bana çok banal geliyor…
Oysa hikayesi sağlam olan filmlerde her zaman mutlu sonlar olmaz, olursa da ‘Rabia’ filminde olduğu gibi aşksız, heyecansız ve sıradan olmaz…
Maalesef AK Parti özellikle dış politikada epey bir süredir öylesine bir hikaye yazıyor ki doğrusu sanat ve edebiyattaki ‘gerçeküstücü’lere bir taş çıkartır.
Bilindiği gibi ‘gerçeküstücülük’, 1924’te Fransa’da ortaya çıkan, daha sonra dünya sanatına yayılan, alışkanlıkların, geleneklerin ve aklın denetiminden uzak bilinçaltı gerçeklerini vermeyi amaçlayan, bilinen, nesnel gerçekle bağlarını koparıp kendince bir gerçek, bir üst gerçek yaratma amacını güden bir yazın ve sanat akımı. Andre Breton öncülüğündeki Gerçeküstücü akımın en önemli özelliklerinden biri de psikanaliz literatürüne ait “bilinç”, “bilinçdışı” gibi kavramlarla olan yakın ilişkisidir.
Biliyorum AK Parti iktidarının yazdığı ‘Rabia Hikayesi’nin sanattaki gerçeküstücülükle bir alakası yok. Ama normal bir akılla da izah etmek ne yazık ki pek mümkün değil.
Şimdi AK Parti’nin yazmaya çalıştığı bu gerçeküstücü hikayenin satır aralarını okumaya çalışalım.
-İstanbul’da 23 Haziran 2019’da tekrarlanan büyükşehir belediye başkanlığı seçimi öncesinde “Bu pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı?” söyleminden Sisi ile ellerin birleştiği mutlu sona geldik…
-İsrail’le “Siz bebekleri öldürmeyi iyi bilirsiniz”den kadim İsrail dostluğuna evrildik…
- Birleşik Arap Emirlikleri’ni 15 Temmuz’un finansörü olarak ilan edip, sonra bu durumu kırmızı halıda ‘kardeşlik’ buluşmasıyla noktaladık…
- Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi diye ilan
Ettiğimiz Suudi prensi Muhammed bin Selman’la derin kucaklaşmayı gerçekleştirdik…
Rahip Brunson için “Bu can bu bedende olduğu sürece o teröristi alamazsınız” diye ABD’ye meydan okuyup sonra da rahibi özel uçakla Trump’a hediye olarak gönderdik…
Galiba bu ‘gerçeküstücü’ hikayenin tamamlanması için şimdi sıranın “Katil Esad”tan, “Kardeşim Esad”a gelmesi gerekiyor. Aksi taktirde pazılın parçaları eksik kalır.
Nitekim bu filmin yardımcı oyuncusu Devlet Bahçeli de aynen böyle düşünüyor. Sisi ile ilişkileri son derece olumlu karşılayan Bahçeli diyor ki: "Bununla da kalınmamalı Beşar Esad ile de görüşme masası açılmalıdır." Eğer Bahçeli konuşmasaydı, bu hikaye kesinlikle eksik kalırdı. Her ne kadar görüntüde Bahçeli yardımcı oyuncu gibi gözükse de aslında her hikayenin gizli kahramanı o…
Hayatın normal akışı içinde seyrettiği bütün toplumlarda, iktidarların reel dünya ile örtüşmeyen hikayelerine inananların sayısı oldukça azdır. Ancak bizim gibi ‘itaat kültürü’nden gelen ve de rasyonel aklın işlemediği Müslüman toplumlarda her şey sultana, padişaha ve lidere endekslidir.
Eğer lider ‘kara’ya ‘ak’ diyorsa doğru olan odur ve bu anlamda beyazın bir kıymeti yoktur.
Bu durumu anlamakta zorluk çekenlerin, şu günlerde AK Parti çevrelerinde ve özellikle de iktidar medyasının kalemlerinin siyahı beyaz göstermek için nasıl kahramanca mücadele verdiklerine bakmalarında yarar var.
Onlar şimdi Sisi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ellerinin birleştiği resme bakıp ‘Rabia hikayesi’nin mutlu sonla bitmesinin keyfini sürüyorlar.
Çünkü biz dünyanın lideriyiz, özellikle Ortadoğu coğrafyasında bize rağmen kimse bir adım atamaz, buralarda kuşlar bile bizden habersiz uçamaz!..
Bu cümleleri fazla absürt bulabilirsiniz, ama Müslüman toplumlarda özellikle iktidar hikayeleri böyle yazılır, çünkü ‘hikmet’ ve biraz da hurafe olmayan işler makbul değildir…