Kim adaletten bu kadar nefret eder ki…
İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezası ve siyasi yasağın ardından özellikle iktidar cenahının millet iradesinin yasaklanmasıyla ilgili duydukları sevinci gizlemekte zorlandıklarını görünce derin bir endişeye kapıldığımı itiraf etmeliyim.
Adaletten nefret edenlerin böylesine aleniyet kazanması, doğrusu hiç hayra alamet değil, bu insanlar mutlaka çıldırmış olmalı… Bu sözlerimi abartılı bulanlar, lütfen iktidara yakın kalemlerin ve ekran bülbüllerinin şu günlerde yazdıklarına, konuştuklarına daha yakından baksınlar. Neredeyse hemen hepsi “ahmak” kelimesinin nasıl bir suç unsuru olduğunu anlatabilmek için adeta kendilerini helak ediyorlar.
Maalesef geçmişin mağdurları bugünün mağrurları olmaya başladığı ilk günden bu yana adalete hasret kalmış durumdayız.
Eğer içinde yaşadığımız hukuksuzlukların vicdanlarımızda yarattığı tahribatın fotoğrafını çekmek mümkün olsaydı, inanın Türkiye için oturup hepimiz ağlardık…
Çünkü hukuku siyasi vesayete mahkum eden AK Parti iktidarı sadece adaletin terazisini bozmakla kalmadı, aynı zamanda toplumu tam ortasından ikiye bölerek kendisine oy vermeyen yüzde 50’nin adalete olan erişimini de engelledi. Bir başka deyişle onları anayasa ve yasaların ruhuyla uyuşmayan ve de farklı yargısal uygulamalara tabi kıldı.
Mesela İmamoğlu’na, YSK üyelerine ‘ahmak’ dediği gerekçesiyle 2 yıl 7 ay hapis cezası veren yargının, AK Parti’nin YSK temsilcisine ‘namussuz, alçak, aciz, kendini tımar et’ sözleriyle hakaret eden eski MHP Isparta Belediye Başkanı Yusuf ziya Günaydın’a para cezası verdiği ortaya çıktı.
Kaldı ki Türkiye’nin saygın hukukçuları Prof. Adem Sözüer, Prof. İzzet Özgenç ve Prof. Ahmet Gökçen İBB Başkanı İmamoğlu ile ilgili hazırladıkları raporda “Adil Yargılama Hakkı”nı etkileyecek siyasi açıklamalara dikkat çekmiş, AİHM içtihadına dayanarak, bakan ve diğer iktidar erkinin soruşturma/kovuşturma süreçlerinde kişiyi suçlu gösteren açıklamalarının “masumiyet karinesi” ile bağdaşamadığını vurgulamışlardır.
Hal böyleyken bu davanın siyasi değil, hukuki olduğunu söyleyebilmek ne yazık ki vicdanen mümkün değildir. Ancak bugünlere gelişimizde hukuku yok sayan öylesine dramatik örnekler yaşadık ki İmamoğlu’na verilen cezaya da doğrusu hiç şaşırmıyoruz. Çünkü fotoğrafa daha geniş bir perspektiften baktığımızda gördüğümüz manzara gerçekten dehşet verici.
Ama biz bunları zaten biliyoruz, Osman Kavala’ya hukukun kurduğu tuzağı AİHM görmüş ve “Derhal serbest bırakın” kararı almıştı. Aynı şekilde Selahattin Demirtaş için de AİHM benzer karar vermişti. Peki sonunda ne oldu? “Tanımayız da, uygulamayız da” dedik ve uluslararası hukuka meydan okuduk. Dramatik bir durum ama çok değerli hukukçularımızın görüşleri de maalesef bugünkü hukuk sistemi nezdinde bir anlam ifade etmemektedir.
Türkiye’nin neden bu hallere düştüğünü anlayabilmek için hiç öyle derin analizlere filan gerek yok, şu anda ülkeyi yöneten Cumhur İttifakı mensuplarının bizatihi insan denen varlığa karşı nasıl küçümseyici bir eda içinde olduklarını görmek yeterli olacaktır… Devleti yönetenlerin yüreğindeki insan sevgisi kaybolmuşsa, hukukun, vicdanın, hakkaniyetin bir değeri kalmamış demektir. Doğal olarak insanlar onlar için artık bir böcek mesabesindedir…
Düşünün ki AK Parti ve yancısı MHP’nin en tepe noktasındaki yetkililerden alt kademelere kadar pek çok isim, her gün milletin yarısını teröristlikle suçluyor, kadınlara, gençlere açıktan küfrediyor ama onlara ne anayasa, ne de yasa işliyor.
İmamoğlu’na getirilen siyasi yasak, bir kez daha göstermiştir ki Türkiye’de hukuk iflas etmiştir. Dolayısıyla hukuka zerrece inancı olan herkesin çıkıp, bu garabetin esas itibariyle Türkiye’nin geleceğine, ekonomisine, siyasi hayatına büyük bir darbe indirdiğini açık yüreklilikle ifade etmesi gerekir.
Kimse unutmamalı ki bugün bu kararı alkışlayanların da yarın siyasallaşmamış bir hukuk sistemine şiddetle ihtiyaçları olacaktır.
Ama ibretle seyrediyoruz ki özellikle kendisini iktidara vakfetmiş kalemler, yaşanan hukuk sefaletini görmezlikten gelmek için Saraçhane’deki sivil siyasal ittifakı “görünmez el organizasyonu” gibi tanımlayarak çocuksu heveslere kapılmış bulunuyorlar.
Siyasi tarihimizde yaşanan tecrübelere bakarak tekrar hatırlatalım, siyasi yasaklara güvenerek erken sevinenlerin sandıktaki hikayesi her zaman mutlu sonla bitmeyebilir…