İnsanları Allah’la aldatanlardan şikayetim var
Kendimi bildiğim ilk günden buyana dindar bir mahalle içinde yer almaktan ve hayatımın böyle bir atmosferde şekillenmesinden hiç şikayetçi olmadım. Zaman zaman ciddi eleştirilerim, hatta hayal kırıklıklarım oldu, zaman zaman da bu mahalledeki dindarların, Allah’la insanları aldatmayı ‘dindarlık gösterisi’ gibi sunmalarından çok canım yandı.
Ancak şimdi içim acıyarak görüyorum ki bu dindar yapılanma ahlakın, vicdanın sükut ettiği bir mahalleye dönüşmüş durumda. Kuşkusuz ahlaki çürümeyi sadece bir mahalleye indirgemek çok hakkaniyetli bir yaklaşım değil. Esas itibariyle bugün yaşadığımız yozlaşma, ahlaki çürüme hemen bütün toplum kesimlerini içine alan topyekun bir vicdansızlığa dönüşmüş durumda.
Ama bugün, meselenin bir dindar olarak beni de ilgilendiren çok daha vahim bir boyutu var ve bu hali sorgulamak, dindar olmaktan öte insani bir sorumluluk gerektiriyor. Çünkü siyasal düzlemde bu çürümeyi derinleştiren, bir bakıma teşvik eden bir iktidarla karşı karşıyayız.
Şu anda Türkiye, her vesileyle dindar-muhafazakar kimliğini ön plana çıkaran AK Parti iktidarı tarafından yönetiliyor. Ve ne hazindir ki bu iktidar döneminde hukuktan ekonomiye, eğitimden dış politikaya ve tarım politikalarına kadar her alanda kelimenin tam anlamıyla bir iflas hali yaşanıyor.
Çünkü bu iktidar ülkeyi kurallı bir hukuk devleti anlayışıyla değil, dini değerleri kuralsızlığının üzerini örten bir aparat gibi kullanarak yönetiyor. Doğal olarak kurumların içi boşaltıldığı için de hiçbir iktidar yetkilisi hesap vermekle mükellef değil.
Hemen belirtelim, evet derin bir yönetim krizi yaşıyoruz ve bu ülkede yaşayan herkes bu krizden fazlasıyla payına düşeni alıyor. Ama bu iktidarın dindarlık anlayışında yaptığı tahribatın faturası o kadar ağır ki bunu düşünmek bile insana gerçekten acı veriyor.
Belli çevrelerde hakim olan dindarlık anlayışının, bütün dindarları yaralayan nasıl bir kirliliğe dönüştüğünü anlayabilmek için galiba şu günlerde yaşanan ‘pis’ bir örneğe yakından bakmakta yarar var.
Bilindiği gibi İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yunus Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını evlendirmesi toplumda büyük bir infial yarattı. Herhalde ülkedeki dindarları utandıran ve de dindarlık anlayışına bundan daha büyük kötülük yapılamazdı. Bırakın dindarlığı, kelimenin tam anlamıyla insanlığın yüz karası bir örnekle karşı karşıyayız.
Maalesef ‘dindarlık’ kisvesi altında öyle kötücül bir tablo ile karşı karşıyayız ki bu durumu tarif etmek için kelimeler bile kifayetsiz kalıyor. Ama onlar hiç utanmıyor… 6 yaşındaki kızına bu kötülüğü yapan adam zerrece bir utanma duygusu bile yaşamadan, kötülüğün eleştirilmesini “İslami değer ve yargılara sahip insanları tahkir etmeye yönelik tezgahlanmış bir projenin ürünü” diyerek, bana göre açıktan bir din düşmanlığı yapıyor. Kim ne derse desin, bu tasarlanmış bir din ticaretidir.
Bu nasıl bir din anlayışıdır Allah aşkına, çıldırmamak elde değil… Sanırsınız ki haşa Allah bunların hizmetçisi, yaptıkları her kötülüğü temize çeken bir varlık… Din tacirliği yapan bu utanmazları gördükçe, insan Mehmet Akif’in Safahat’indeki şu dizeyi hatırlamadan edemiyor: “Hüda’yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hüda.”
Bu çerçevede esas sorgulanması gereken, Türkiye’deki dindar muhitlerin böyle bir kepazelik karşısındaki kahreden suskunluğudur. Yoksa siz de mi dini, masa-kasa işlerinizi tahkim eden bir aparat olarak görüyorsunuz?
Muhtemelen yarın çıkıp bu eleştirilerle dine ve dindarlara zarar verildiğini söyleyeceksiniz. Vicdanlarınız bu kadar mı karardı acaba… Bir kez olsun “Dine ve dindarlara bu kötülüğü yapmayın” diyemeyecek misiniz?
Ama hayır, siz zaten uzun zamandır din pazarlamacılığı yapıyorsunuz ve Allah’ın ayetleri size asla işlemiyor. Dolayısıyla ne söylesek boş. Çünkü bu dindar vakıflar, sivil olduklarını iddia eden dernekler, kanaat önderleri muhalefet kazanmasın diye yalan söylemeyi mubah gören ve yolsuzluğa cevaz veren fetvalar karşısında da suskunluğa gömülmüşler, dinin bu konudaki açık hükümlerini bile görmezden gelmişlerdi.
Onların bir tek ezberi var, “Aman kazanımlarımız kaybolmasın…” Birtakım din tacirlerinin dini ve dindarları töhmet altında bırakmaları umurlarında bile olmaz… Ne diyelim, Allah sizi ıslah etsin…